7 Haziran’dan sonra 250’den fazla şehit verildiği, 150’den ziyade vatandaşın katledildiği bir dönemde rayından çıkan “çözüm süreci”nde tam bir kargaşaya girilmiş.
Silâhlı militanlarca âdeta teslim alınan ilçelerde, mahallelerde ihdas edilen “özel güvenlik bölgeleri”nde, tepeden verilen “ilişmeyin!” tâlimatlarıyla güvenlik güçlerinin operasyon taleplerinin geri çevrilmesiyle doğan boşlukta iki buçuk yıldır terör örgütü şehre inip yuvalanmış, tonlarca silâh ve patlayıcı yığınağı yapmış.
Sokağa çıkma yasağıyla örtülü “olağanüstü hal” ortamında ilçelere tanklarla girilen bir “şehir savaşı” vartasına düşülmüş. Haftalarca süren çatışmalarla âdeta “şehir savaşı”nın sürdüğü, şehirlerin boşaltıldığı kargaşada, terör örgütünün sivil yapılanması KCK’nın “özyönetim” ve “özerklik” talebine karşı siyasî iktidarın “büyükşehir yasası”nı yeniden değiştirip mahallî idârelere verilen yetkileri kısma teşebbüsü, kutuplaşmayı daha da derinleştirip gerginliği bir başka boyuta tırmandırıyor…
TEFRİKAYI AZDIRIR…
Görünen o ki, “özyönetim/özerklik”, “Türkiye halklarının, farklı kimlik ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modeli” olarak tanımlanıyor.
Ancak, ayrı parlamentoya, eğitimden dinî hizmetlere, sağlıktan spora, belediyelerden maliyeye, hatta ayrı güvenlik gücüne kadar ayrı yönetimi ve ayrı bütçeyi esas proje, ülkeyi bölünme ve parçalanma kaygan zeminine itiyor.
Aslında, bugünkü “özyönetim/özerklik” talepleri, Avrupa merkezlerinde, Paris’te, Jön Türklerle yakınlaşıp Osmanlı’nın kurtuluşunu ecnebilerce piyasaya sürülen entelektüel “Batı reçetesi” “Anglo-Sakson adem-i merkeziyet” görüşünde gören -sonradan Bediüzzaman’a hak verip vazgeçtiği belirtilen- Prens Sabahaddin Bey’in teklifine benziyor.
Bediüzzaman Prens’e, zâhiren “mâkul” gibi görünen “adem-i merkeziyet” düşüncesinin arka plânındaki tehdit ve tehlikeleri açıklıyor. İthal ve sun’î olarak nitelediği bu düşüncenin vakıaya ve milletin yapısına, içtimâî seviyesine ve kadim kültürüne uymadığını belirtiyor.
Bu tür bir “ayrılığın”, milletin mânevî ve maddî birlik ve bütünlük râbıtalarını kesecek, “Osmanlılık ve meşrutiyet (demokrasi ve hürriyet) perdesini birden feverân ile yırtacak bir muhtariyet (özerkliğe) ve sonra istiklâliyet (bağımsızlığa) ve sonra tavaif-i mülûk (küçücük devletçiklere parçalanma)” vartasına varacağını ikaz ediyor. “Adem-i merkeziyet”le muhtariyet/özerkliğin”in idârî hüviyette kalmayacağını, ecnebilerin parmak karıştırmalarıyla iftirakı azdıracağını bildiriyor. (Eski Said Dönemi Eserleri, 109-110)
Zira Bediüzzaman’a göre, Osmanlıda “muhtariyet/özerklik” tezi, “Avrupa zâlim hükûmetlerinin zulümleriyle âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete ettikleri ihânet” belgesi, “Kur’ân’ın zararına gayet ağır şerâitle (şartlarla) kâfirâne fikirlerinin icrası ve vahim-müthiş bir su-i kast planı” olan “gaddarâne Sevr muâhedesi”ne dayanıyor. (Kastamonu Lâhikası, 1; Şuâlar, 619)
ZARARI BÜTÜN MİLLETE
Amerika gibi ayrı ayrı kolonilerin yetkilerini birleştirdiği, Almanya gibi federe devletlerin, prensliklerin bir araya geldiği “federatif sistem”in, Osmanlı bâkiyesi Türkiye’de birliğe değil, bölgeler ve unsurlar arasında tefrikaya sebebiyet vereceği tarihî arka plânıyla ortada.
Yapılacak olan, “özyönetim/özerklik” paravanında bölünme ve parçalanma kaygan zemini değil, vatan birliği içinde demokratik temel hak ve özgürlükleri alabildiğine genişleterek kâmilen hayata geçirmek suretiyle gerçek bir demokratikleşmeyi temin etmektir.
Türkiye’nin tepeden inme istibdadî uygulamaları, merkezî bürokrasi engelini ve hantallığını aşmaya, yerel yönetimleri güçlendirip demokrasiyi yerelleşmeye ve yaygınlaştırmaya, birlik ve bütünlük içinde demokratik sistemi ve hukuk devletini geliştirilmeye ihtiyacı var. “Kavmiyetçiliği” kışkırtan, etnisiteyi siyasallaştıran, etnik ve bölgesel tefrikaya zemin hazırlayan, eyâlet ayırımıyla ülkeyi bâdirelere iten “federasyon sistemi”ne değil. Ecnebilerin “tefrika projesi”yle öteden beri telkin ettiği “federal kolonyel sistemler”e hiç değil.
Aksi halde “psikolojik kopuş”la “fizikî kopuş” daha da hızlanacak; demokratik taleplerin hak ve hürriyetler ekseninden kaydırılarak, birlik ve beraberlik perdesini yırtıp iftirak fitnesini uyandıran ayrılıkçı uçuk tefrika projelerine vardırılmasının zararı bütün millete ve en çok Kürtlere olacaktır…