İstanbul’u teslim alan sel afetinden sonra Bodrum da depremle sarsılırken, yeniden uzatılan OHAL uygulamalarıyla adâletin siyasete kurban edilmesi, toplumda kutuplaşma, ötekileştirme ve düşmanlaştırma illetini azdırıyor.
Vakıa şu ki “herkesin suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuz olduğu” temel kuralı çiğnenerek daha iddianâmesi olmadan uzun tutukluklarla topyekûn peşin cezâlandırmayla ve “suçun şahsiliği” esasının berhava edilerek sanıkların yakınlarının da töhmet altında bırakılıp suçlanmasıyla ayyuka çıkan mağduriyetlere yenileri ekleniyor.
Çoğu isimsiz-imzasız sahte ihbarlarla, gammazlamalarla, iftira ve jurnallerle sorgusuz-sualsiz- yargısız gözaltılar ve tutuklamalarla, yüz binlerin haksız ve hukuksuz açığa alma ve uzaklaştırılmalarıyla yargısız infazlar ve suçlamalar devam ediyor.
“HAPİS, TEHDİT, KORKUTMA, SİNDİRME…”
Gerçek şu ki, “Adâlet müessesesi hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Hâkim ve mahkemenin tarafgirlik şâibesinden müberrâ (tamamen uzak tamamen tarafsız bakması) birinci şart-ı adâlettir” esasıyla Bediüzzaman’ın, “Hem cânilerin, kimsesizlerin ve muhaliflerin dahi bir hakkı var. Ve hakkını aramak için gayet bitarâfâne bir mercî isterler” diye özetlediği temel hukuki kuralla mahkemece suçları tesbit edilinceye kadar sadece “sanık” ve “suçsuz” muamelesi görmeleri ve adilâne yargılanmaları haklarıdır. (Tarihçe-i Hayat, 101-2)
Ancak ne yazık ki 15 Temmuz sürecinde herkesi aynı torbaya dolduran suçlama furyasının ardından bizzat Cumhurbaşkanı’nca “OHAL’in uzak olmayan bir gelecekte kaldırılabileceği” ifâdesiyle beliren “adâlet umudu” –bazı gizli mahfillerin şaşırtmasıyla olsa gerek- bir gün sonra yeniden “Bütün bu işler bitmeden OHAL bitmez” çarkıyla öfke ve intikama boğduruluyor.
Bir taraftan “millî birlik ve beraberlik” çağrıları yapılırken, diğer taraftan millî birliği ve bütünlüğü zehirleyen ve milletin içine her türlü ayırımcılık ve tefrika fitnesini atan her türlü hakaretler yağdırılıyor.
Görünen o ki, AKP’nin yayınladığı parti AR-GE’sinin “Siyaset Akademisi 10. ‘Dönem ‘Lider Ülke Türkiye’ Ders Notları”nda yer alan Prof. Dr. Taner Demirel’in “yeni siyaset biçimi” tesbitiyle, siyasi iktidar OHAL KHK’larını, “Kendi politikalarınızı yürütmenize engel olabilecek muhalefeti fiziken ortadan kaldırmak, hapsetmek, tehdit etmek, korkutmak, sindirmek de, siyasi faaliyetin kapsamı içinde görülebilir” hoyratlığıyla alabildiğinde istimalle istismar ediyor. (Aslan Bulut, Yeniçağ, 18.7.17)
“GAYET BÎTARÂFÂNE BİR MERCİ”
Bunun içindir ki, “15 Temmuz ‘darbe girişimi’ ile mücadele perdesinde siyasi iktidar, yine Anayasa ve hukuk çerçevesinde kalması gereken OHAL’ı muhaliflerine ve siyasi rakiplerine karşı bir sopa olarak kullanmaktan kaçınmalı.
“Hissiyattan ve tesirât-ı hâriciyeden (başta devlet, iktidarın siyasî otoritesi olmak üzere bütün etkili mihraklardan) azâde, serbest ve gayet bîtarâfâne bir merci” olması gereken yargının, hâricî “telkinat”, “tâlimat” ve baskılarla siyasallaştırılmasıyla adâlet müessesesinin hiçbir cereyâna kapılmamasına, hiçbir tarafgirliğe kaymamasına en çok siyasi iktidar dikkat etmeli. Âdil yargılama ile darbecilerle mâsumların, suçsuzlarla suçluların birbirinden tefrikine yardımcı olmalı.
Aksi halde yazar Yusuf Kaplan’ın yakınmasıyla, bazı cemaatlerin doğrudan hedef tahtasına yatırılıp İslâmî kesimleri cephe alacak şekilde mağdur edecek operasyonların çekilmesiyle, tezgâhlanan bürokrasisi tasfiyeleriyle “15 Temmuz’, 28 Şubat’ın uzantısı olur”; ve demokrasi ve hukuk iddialarının hiçbir ciddiyeti kalmaz. (Yeni Şafak, 16.7.17)
Ve kin, nefret. adâvet ve intikamın hükümfermâ olduğu yerde adâlet ve demokrasi olmaz...