OHAL uygulamalarıyla KHK’larla kamuda tasfiyeler sürerken, “darbe soruşturmaları”ndaki farklı uygulamalarla kayırmalara dair tartışma devam ediyor.
Bilindiği gibi, hükûmet sözcüsünün de açıklamasıyla furyaya dönüşen “soruşturmalar”daki “açığa alma ve ihraç etme kriterleri,” “Bank Asya ile düzenli mâlî ilişkisi var mı?”, “Çocukları Gülencilerin okullarına gitmiş mi?”, “Yayınlara aboneliği var mı, tâkip etmiş mi?”, “özel amaçlı ByLock programıyla teşkilâtın bilinen isimleriyle teması olmuş mu?” diye sıralanıyor. Bununla tek kelimelik savunma dahi alınmadan ihraç dalgaları dayatılıyor.
Her bir “ihraç dalgası”nda on binler işinden ediliyor. Dört buçuk aydır, iltisak”-“irtibat” gibi her tarafa çekilebilen “soruşturma kriterleri”yle hukukun temel kurallarını hiçe sayan, asılsız ihbarcılıkla jurnalciliğe fırsat tanıyan, kanunsuz cezâlandıran, yargısız infazlar yapıldı, yapılıyor.
Resmî açıklamalarla Millî Eğitim’den YÖK’e, Başbakanlıktan bakanlıklara, Meclis’ten Diyanet’e bütün kamu kurumlarında 116 bini aşan personel atılmış ve hâlen 40 bin tutuklu var.
Keza “bu “iltisak” ve “irtibat”la, iktidar partisi temsilcilerinin alây-ı vâlâ ile açılışlarına katıldığı finans kuruluşlarında işlem yaptıkları, kanuna göre faaliyet gösteren sendikalara üye oldukları için birçok kişi “terör örgütü üyeliği”yle suçlandı. Yüzlerce şirkete kayyım atandı, vakfa, derneğe el konuldu. 15 vakıf üniversitesi kapatıldı, binden fazla özel okulun kapısına kilit vuruldu, vuruluyor.
ÇELİŞKİLER, ÇARPIKLIKLAR
Bunlar olurken, Meclis 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nda, AKP eski milletvekili İlhan İşbilen’in (tutuklu), “Bütün milletvekilleriyle çekilmiş fotoğraflar var. AK Partililer de gidiyordu. AK Parti’nin Teşkilâttan Sorumlu eski Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem’le birlikte, dört yıl süreyle devlet olarak, milletvekilleri olarak gidilirdi. Davutoğlu’nun âilesi ile birlikte 4 - 4.5 saat Gülen’in evinde kaldığını biliyorum. Dört yıl içinde oradan herkes uğradı geçti. O günlerde AK Parti’nin kendisine büyük bir teveccühü vardı” sözleri üzerine, AKP sözcülerinin ekranlarda, “Bunda aranacak kasıt unsudur; eğer kasdı ‘devlete hizmet’ ise sırf Pensilvanya’ya gittiği için kişi suçlanamaz” savunmaları çarpıcı. (Hürriyet, 23 11.16)
Komisyonda ve kamuoyunda, iktidardakilere “Bu kadar süre iç içe oldunuz; Cumhurbaşkanı ‘Ne istediler de vermedik!’ dedi, belediye başkanlarınız bu yapıya arsa-arazi verdiklerini açıkladılar, AKP’li milletvekilleri Pensilvanya’ya kadar gidip Gülen’i ziyaret ettiler, çocuklarını bu okullara gönderip başkalarının kaydı için aracılık ettiler, iktidarın atadığı yöneticiler devletin resmen izin verdiği bu yapıya ait sendikaya üye olmayı tavsiye ettiler” denildiğinde, yine AKP’lilerin “Suçun şahsiliği esastır; birkaç kişinin hatasıyla koskoca bir câmia karalanıp itham altında bırakılamaz” tepkileri de.
Özetle, iktidar cânibinden açık ikrarlarla “kişiye ve olaya göre ‘kriterin değişmesi” garabetiyle çelişkili çarpıklıklara düşülüyor…
EĞER BUNLAR “SUÇ”SA…
Sormak lâzım; eğer bütün bunlar “suç”sa ve başkaları için “suç kriteri ve gerekçesi” ise neden aynı “kriterler” herkes için işlemez? Suç değilse, niçin vatandaşlar sözü edilen “kriterler”le gözaltına alınıp tutuklanırlar; işlerinden uzaklaştırılıp ihraç edilirler?
Komisyon üyesi Aytunç Çıray’ın sorusuyla, “Nasıl olur da, gariban vatandaş Bank Asya’ya 3 bin lira yatırdı ya da havale gönderdi diye tutuklanırken, buna karşı 120 bin lira kredi alan milletvekili komisyona üye yapılır?” (gazeteler, 28.11.16)
Gerçekten, vatandaşların Bank Asya’da havale yapmaları bile “suç kriteri” ise, “Milletvekili olmasaydım ben de Bank Asya’ya para yatırdığım için tutuklanırdım” diyen AKP’li Meclis Araştırma Komisyonu üyesi Selçuk Özdağ’ın durumu ne olacak!
Kısacası, çifte standartlı uygulamalar, menhus “darbe girişimi”nin soruşturulmasında temel kırılganlığı ve zâfiyeti oluşturuyor…