Seçim sonuçlarında, iktidarın “tekrar seçim” projesini dayatmasının yanısıra muhalefetin de ciddî politik taktik hataları etkili oldu. Bunların başında, “çözüm süreci” üzerindeki çarpıtmalar geliyor.
İktidar partisinin CHP’ye haftalar süren “istikşafi görüşmeler” oyalama taktiğiyle koalisyonun kurulmamasının faturası muhalefete çıktı. MHP’nin HDP’li ya da dışarından desteklediği hiçbir “hükûmet formülü” ve “Meclis çalışması” içinde olmayacağını peşinen açıklamasıyla sadece Meclis Başkanlığı ve muhalefetin koalisyon kurması kaybedilmedi; seçim de kaybedildi.
Gerçek şu ki, bizzat Cumhurbaşkanı’nın çıkışıyla “çözüm süreci”nde “masa”nın devrilmesiyle iktidar partisinin “milliyetçi oylar”ı hedeflemesine MHP yönetiminin tavrı sandıkta etkili oldu.
BERHAVAYA BAHANELER…
Ne var ki, IŞİD’in yaptığı Başsavcılıkça resmen teyid edilmesine rağmen, özellikle 33 vatandaşın öldürüldüğü Suruç saldırısı ile 102 insanımızın katledildiği Ankara katliâmının ardından toplum terör korkusuna kapıldı.
Kısacası, Terör operasyonlarına mukabil şehid cenâzelerinin gelmesi, halkta “HDP’nin PKK’ya söz geçirmediği ve önleyemediği” kanaatini kuvvetlendirdi.
Ve ne yazık ki, sözkonusu katliâmları yapan -istihbaratın sahte isimleriyle tesbit ettiği- canlı bombaları izleyip önlemekle sorumlu siyasî iktidar, bizzat Başbakan’ın “Ankara katliâmı sonrası oylarımız arttı” ikrarıyla, seçim sürecinde “terör korkusu”nu gizli-açık tepe tepe kullandı.
Bu arada HDP’nin diğer eş başkanının, “Biz sırtımızı PKK’ya, KCK’ya, PYD’ye, YPG’ye, PJK’ya dayıyoruz” türü çıkışları, tıpkı Kandil’in “terör tehditleri” gibi, “çözüm süreci”nin berhava edilmesine bahaneler verdi.
Tesbit şu ki, “çözüm süreci”de terör örgütü liderinin mesajını cezâevinden örgütün karargâhı Kandil’e ulaştırmasına aracılık eden, “mektub”unu Nevruz’da meydanda milyonlara okutan ve Dolmabahçe Sarayı’nda 10 maddelik “mutâbakat”a varan AKP hükûmetinin, Saray’ın tazyikiyle birden çarkıyla baş gösteren kırılmada ne yazık ki göz göre göre terör tırman(dırıl) dı.
Kandil “süreç”te kontrolün elinden çıkmasını istemiyor. PKK, meselenin demokratik vasata çekilmesinden rahatsız. Terörle demokratik vasatı yok etme peşinde.
BİR DEFA DAHA HEBÂ
Garip olan, 7 Haziran’dan önce “analar ağlamasın!”, “şehid haberleri gelmiyor” benzeri söylemlerle terörün sona erdirildiğiyle övünen Saray ve iktidar partisi sözcülerinin, 1 Kasım öncesinde bu kez “şehid cenâzeleri geliyor”, “Türkiye bölünüyor”, “terör tırmanıyor” propagandasıyla oy alması.
O denli ki, “ülkenin bölünmesi” tehlikesine karşı “istikrar”dan dem vurması. Hatta sosyal medyada “aktroller”in meseleyi “müşriklere karşı ‘Sahabi ordusu’nun mücadelesi”ne dönüştürmeleri.
Sonuçta, hangi sâikle olursa olsun, PKK’nın terörü tırmandırması, seçim sürecinde terörü istimalle şahin politikalarla iktidar partisinin oylarını arttırırken, “çözüm süreci”ni ıskartaya çıkarmıştır.
Girilen kargaşada, terör saldırılarıyla 200’e yakın şehidin verildiği, 400 vatandaşın katledildiği vartada ne yazık ki terör devam ediyor. Şehid cenâzelerinin gelmeye devam etmesiyle, terörün artmasıyla, yeniden sokağa çıkma yasaklarıyla ve en son Kandil’den –sanki “çatışmazlık” varmış gibi- “çatışmazlık süreci’nin sona erdiği” açıklamasıyla “süreç” tam bir çıkmaza girmiştir.
Neticede, siyaset uğruna “çözüm süreci” bir defa daha hebâ edildi. Peki “çözüm”ün çâresi nedir?