“Çözüm süreci”nin akamete uğramasının en başta gelen sebeplerden biri, siyasî iktidarın baştan beri “sürec”i terör örgütüyle dizayn etmeye yeltenmesi olduğu bir defa daha açığa çıkıyor.
Gerçek şu ki, AKP hükûmeti bütün ikazlara rağmen “sürec”i İmralı’da müebbet hapse mahkûm Öcalan’ın yanı sıra ve Kandil ve Batılı merkezlerdeki PKK elebaşlarıyla yürüttü. Dönemin Başbakanı kamuoyuna karşı “Görüşen şerefsizdir!” dese de, devlet görevlileri, istihbarat mensupları Oslo’da olduğu gibi örgüt yöneticileriyle “müzâkere/pazarlık masası”na oturdular.
Temel yanlışlık, “çözüm süreci” adını alan “demokratik açılım” ya da “Kürt açılımı”nda terör örgütünün “Kürtlerin temsilcisi” olarak görüp milletin ve Meclis’in bilgisi dışında görüşülürken, bölgeden gelen milletvekillerinin “siyasî uzantılar” tahkiriyle süreç dışına itilmesiydi.
O denli ki, iktidar partisi sözcüsü, terör örgütü liderini “Kürtlerin temsilcisi ve lideri” olarak lanse etti. “Yandaş medya”da Öcalan’a “Erdoğan’la çözümü getirecek ‘büyük vizyon sahibi” medhiyeleri dizildi. Bütün uyarılara karşı sırf bölge halkının oyunu almak hesâbına inadına Meclis’teki siyasî temsilcileri dışlanarak sürekli terör örgütü öne çıkarıldı.
ÇATIŞMA İSTEYENLERE ARKA ÇIKIYOR!
Bu saplantıyla bölgede kentlerin, köylerin terör örgütünce “teslim” alındığı vartada KCK ve Kandil’den savrulan “silâhlı mücadele”, “isyan” ve “savaş” tehdit ve şantajları duymazlıktan gelindi.
En son HDP heyetiyle varılıp kamuoyuna açıklanan “Dolmabahçe mutâbakatı” bizzat “süreci başlattım” diyen Cumhurbaşkanı’nın önce “Kürt sorunu yoktur”, ardından “bu mutâbakatı tanımıyorum” çıkışıyla terör örgütü liderleri hâricindeki bütün görüşmeler resmen berhava edildi.
Halen Öcalan ve terör örgütü elebaşlarına övgülerde bulunulurken, Meclis’tekiler sürekli itibarsızlaştırılıyor. “Çözüm süreci”ni çıkmaza sokan bu açmaz ne garip ki hâlen Meclis ve siyaset diskalifiye ediliyor.
Dahası, Başbakanlıktan “hükûmetin işin sahibi olduğunun gösterilmesi için Başbakanlık ofisi Dolmabahçe Sarayı’nda yapılması istendiği” açıklanmasına karşı, son demde sözkonusu “mutâbakat”ın “mutâbakat olmadığı”nı, hükûmetin öylesine “görüşünü bildirdiği”ni iddia eden ve “sürec”i sürdürmekle görevli Başbakan Yardımcısı, Öcalan’ın imkân olsa başta Demirtaş olmak üzere HDP’lileri sopayla kovalayacağını söyledi. Öcalan’ı “Kürtlerin temsilcisi ve lideri” olarak görüp “yücelten” AKP, milletvekillerini tahkir ve tezyifle süreç dışında tutulması taktiği devam ediyor.
Terör örgütünün bütün bölgeyi kontrolüne almasına, çadır kurup şehirler arası yolları kesmesine, adam ve hatta asker kaçırmasına, çocukları - gençleri dağa çıkarmasına, kimlik sormasına, “halk mahkemesi” kurup vatandaşları “yargılaması”na, Bayrak indirip terörist heykeli diktiği, şantiye basıp iş makinelerini ateşe vermesine sözde sırf “çözüm süreci” adına ses seda çıkarmayan, hatta valilere ve güvenlik güçlerine “ilişmeme” tâlimatını veren AKP iktidarı, ne garip ki tam da “çözüm” ve “barış” ümidlerinin arttığı safhada “sürec”i kesiyor.
Ancak gelinen noktada, HDP eşbaşkanı, “PKK âcilen ve derhal silâhlı bıraksın” çağrısını yeniliyor. “Devlet silâhı bıraksın demiyorum, devletin tabiî ki silâhı olacak ve kendini koruyacaktır, ancak elini tetikten çeksin” diye en azından “ateşkes”in – “çatışmazlığın” sürmesini istiyor.
Hatta parti adına açık açık “Kandil, tek taraflı çatışmazlık ilân etmelidir. Polis – asker öldürmelere, araç yakmalara son verilmelidir. Oyun bozulmalıdır. PKK silâhlı mücadeleyi sürdürdüğü sürece baskılara ortam oluşturur” diye uyarıları yapılıyor. Ne var ki Cumhurbaşkanı ve (eski) partisi, tam tersine “çatışma” isteyenlere arka çıkıyor…
TÜRKİYE’YE BEDEL ÖDETİLİYOR
Şu çarpıklığa bakınız ki, AKP siyaseti, “çatışmasızlığı” sona erdirip terör eylemleriyle tehditler savuran KCK/Kandil’e karşı, “barış”, “birlik” ve “silâhları bırakma” çağrısını yapan HDP’ye destek vereceği yerde “savaş” ilân ediyor. “Çatışma” ve “silâhlı mücadele” nârâları atanları güçlendiriyor…
Böylece, bile bile “süreç” inkıtaa uğratılıyor, Türkiye terör belâsı ve fitnesi ateşinin içine itiliyor. Ortalık kargaşayla kan gölüne çevriliyor. Bedel ödemek yerine “tekrar seçim”le Türkiye’ye, topyekûn millete “bedel” ödetiliyor!
Hulâsa, AKP’nin “çözüm süreci”nde inadına kapalı kapılar arkasında terör örgütünü “muhatap” alıp, Meclis’i – milletvekillerini ve muhalefeti devre dışı bırakması, diğer “açılımlar”da olduğu gibi “çözüm süreci”ni de siyasî amaçları için kullanıp kurban ettiğini bir defa ortaya koyuyor.