Seçim sath-ı mailinde, âdeta bir yerlerden düğmeye basılmışçasına “provokasyon provası yapıldı.
Özellikle “askerlerin çatışma bölgesinde terk edildiği” tepkilerine karşı Genelkurmay’ın askerleri kurtaran vatandaşlara teşekkür etmesi, “kirli senaryo”ya dair soru işâretlerini çoğaltırken, karşılıklı suçlamalar “çözüm süreci”nin bir defa daha rafa kaldırıldığının açık sinyallerini verdi.
Hükûmetle İmralı ve arasında müzâkere edilip deklâre edilen “Dolmabahçe mutâbakâtı”na karşı çıkan Cumhurbaşkanı’nın, “Terör örgütleriyle masaya oturmak devletin çöküşüdür ve vatana ihânettir” çıkışıyla tertiplediği mitinglerde “milliyetçi mesajlar”la oy devşirme taktikleriyle yeniden tetiklendi.
Çatışma ve şiddet üzerinden siyaset, en evvel siyasî iktidarın en büyük iddialarının başında gelen “çözüm süreci”ni vurup berhava etti.
Bir dizi tahditli – şantajlı açıklamanın ardından, en son Kandil’den yapılan açıklamada PKK’nın Bahar aylarında toplayacağı “silahlara veda kongresini’ toplamaktan vazgeçtiği bildirildi. (Vatan, 3.5.15)
SALVOLAR SÜRÜYOR…
Oysa Öcalan’ın PKK’nın bahar aylarında kongresini toplayıp silâhlara veda edeceği çağrısı vurgulanmıştı. Peşinden Nevruz’da Diyarbakır meydanında okunan “Öcalan’ın mektubu”nda, PKK’nın silâhlı unsurlarının Türkiye’yi terk edeceğine dair bu çağrı tekrarlanmıştı.
Özetle, sürüklenilen vartada, Erdoğan’ın seçim öncesi “Kürt sorunu yoktur” çarkının ardından âdeta masayı tekmelemesiyle AKP hükûmetinin seçim öncesi bütün “süreci” ıskartaya çıkaran salvolarla provokatif saldırılar sürüyor. En son Adana ve Mersin’deki HDP binalarına gönderilip patlatılan bombalar bunun sonucu…
Cumhurbaşkanı, eline Kürtçe Kur’ân meâlini alarak, din ve Diyanet üzerinden siyasî polemiklerle “sürec”i bir başka açıdan daha da çıkmaza sokuyor.
İşin garabeti, başbakanlığını yaptığı 13 yıllık iktidarı dönemini hesaba katmayarak, terör örgütleri mensupları cirit atmaya devam edip bölgeyi teslim attığını halka şikâyet ediyor! “Niye bu ülkede işsizlik buralarda fazla? Neden söyleyeyim, iş adamı buraya gelip yatırım yapmaya korkuyor. Bunlar ki okulları yakıyorlar, kütüphaneleri yakıyorlar, bunlar ki camileri yakıyorlar…” diye konuşuyor.
Halbuki daha önce bu husustaki zâfiyetleri uyaranlar, “çözüm karşıtı” olarak karalanmıştı. Son iki yıldır örgütün bölgede yol kesmesine, “öz savunma” adı altında kimlik kontrolü yapmasına, binlerce çocuğu, genci dağa kaçırıp militan sayısını kat kat arttırmasına, adam kaçırmasına, “özerk mahalleler” ilânına, özel mahkemeler kurmasına, şantiye basıp iş makinelerini yakmasına, tehdit ve şantajlı isyan provalarına hükûmetin isteği ve valilerin tâlimatıyla operasyona göz yumularak bölgenin örgüte terk edilmesine dikkat çekip eleştirenler, “süreci bozmak”la itham edilmişti…
PROVOKASYONLARIN HEDEFİ NEDİR?
Görünen o ki, Türkiye, karanlık mihraklarca provokasyon ve kaos ortamına itilmek isteniyor. Toplumdaki kamplaşma ve kutuplaşmayı keskinleştip, mezhebî ve etnik farklılıklar arasındaki uçurumun derinleştiriliyor. Şiddet ve çatışma üzerinden provokosyonlarla devam eden seçim sath-ı mailinde Ağrı – Diyadin’den sonra en son Mersin ve Adana’da HDP binalarına artan bombalı saldırılar “tertip” olduğu endişlerini arttırıyor.
Vakıa şu ki, seçimlere az bir zaman kala, bütün ikazlara rağmen inadına “süreç”te zehirli dille provokasyonların sürmesi, “Bunlar Zerdüşt dininin eğitimini veriyorlar” diyen Cumhurbaşkanı’ndan meydanlarda veryansın eden Başbakan’a, daha düne kadar “sürec”i görüştü partiyi yerden yere vuran parti olmak üzere muhalefetle karşılıklı atışmaların sürmesi, “çözüm süreci”nden sonra seçimlere yönelik sabote tezgâhını sözkonusu ediyor.
Tam da seçim öncesi “çözüm süreci”nde neden ipler koparılıyor? Niçin bizzat “süreci başlattık” diyenlerce tasfiye ediliyor? Seçim ortamını kim, hangi maksatla provoke ediyor? Sonra bu provokasyonların hedefi nedir? Bu tartışma ve çatışmalar, hangi mihraklara siyasî rant sağlıyor?