Son günlerde Davutoğlu’nun re’sen ve resmen diskalifiye edildiği iktidar partisi olağanüstü kongresi sürecinde garip gelişmeler oluyor.
Bunlardan biri de Başbakan eski Yardımcısı ve Meclis eski Başkanı Arınç’ın bazı üniversitelerde dâvetli olarak yapacağı konuşmaların iptal edilmesi.
Bu hususta Twitter’den “Konferans vermem engellenen Kırıkkale, Beykent, İstanbul ve Necmettin Erbakan Üniversitelerinde ve en son dün bu utanç kervanına katılan Turgut Özal Üniversitesi’nde şahsıma yapılan konferans davetleri tüm öğrenci gruplarının ve her görüşten öğrencilerimizin ortak mutâbakatıyla gerçekleşmiştir” açıklamasını yapan Arınç’ın, katılacağı programların “provokatif olaylar çıkabileceği” gerekçesiyle iptaline verdiği sert cevaplar “vefâsız siyaset”in çirkin çehresini bir defa daha deşifre ediyor.
“Daha düne kadar başörtüsü yasağı gibi nice yasaklara birlikte karşı çıktığımız, omuz omuza mücadele verdiğimiz insanlar, artık bugün saf değiştiriyor, güç sarhoşluğuyla yasakçılık oynuyor ve omuz atıyorlarsa, o halde özgürlüklere müdahaleyi, özgürlük için mücadele sebebi sayar ve bunun icâbını yaparız” serzenişinde bulunan hükûmet eski sözcüsünün “Bilinmelidir ki, ‘provokatif olaylar’ üniversitelerde konferans verildiğinde değil, bilakis kürsüler, kalemler, meşru ve farklı sesler susturulduğunda çıkar” tesbiti olup bitenleri özetlemesi açısından anlamlı.
Ancak, siyasî iktidara yönelik “Daha önce bu baskıcılar, ses kısıcılar, Başbakan asıcılardı. Kendilerinde bir güç vehmediyorlar, ‘beni eleştirirsen yok olursun’ diyorlardı; şimdilerde bu baskıcılar, ses kesiciler, sus deyiciler bizim mahallenin çocuklarıdır” yakınması daha da dikkate değer.
Yine en geniş özgürlük alanları olması gereken üniversitelerden ve üstüne üstlük “öğrencilere rağmen” gelirse bunu “güvenlik” ya da diğer uydurma gerekçelerle açıklamanın o öğrencilerin zekâlarıyla alay edip onları yok saymak olduğunu vurgulayan AKP kurucusunun, “her devir için kendini mutlak güç makamında görüp aldananlara, “asırlar öncesinden ne kadar da doğru demiş” dediği Yunus Emre’nin seslenişiyle kamuoyuna mesaj vermesi de dikkate değer.
“Yerden göğe küp dizseler / Birbirine bent etseler / Aradan birin çekseler / Seyreyle sen gümbürtüyü!” mısralarıyla, partisinin vaziyetini birileri tarafından üst üste dizilen küplere benzetiyor.
Peki, Arınç’ın sözünü ettiği “aradan çekilecek ‘küp” kim? Nasıl bir “gümbürtü” olacak?
*
“Önce Alkışladılar, Sonra Öldürdüler”
“Yeni Cumhuriyet, bir tek kişinin iradesine teslim edilmişti. Sivil ve askerî bürokratlar, o tek kişiye kayıtsız şartsız itaat ettiği sürece yerlerini ve güçlerini koruyabilirlerdi. Yani saltanat döneminin “biat“ı gitmişti, yerine yeni dönemin ‘itaat’ı gelmişti.
“Atatürk, kendisiyle birlikte Cumhuriyeti kuran, Milli Mücadelenin komuta kademesinde yer alan komutanların yüzde doksanını ya devre dışı bıraktı veya bununla da yetinmeyerek onları çeşitli bahanelerle hapse attı.
“Gücün tek elde toplanması, kurulların sembolik ve seremonyal hale gelmesi, ortak aklın kaybolması, lidere sadece hoşuna gidecek, onu tasdik etme anlamına gelebilecek sözlerin söylenebilmesi, Muhafazakâr Kemalizmden başka bir şey değildir.
“Sayın Davutoğlu’na revâ görülen muameleye sağduyulu kaç insan ‘bu şık oldu’ diyebilir. Bu olaydan sonra, değerli dostum Vehbi Vakkasoğlu’nun yıllar önce okuduğum ‘Önce Alkışladılar, Sonra Öldürdüler’ isimli kitabını hatırladım. Gerçekten tarih tekerrürlerle doludur.
“İtibar cellatlığı yapılmasına devam edilirse, daha da mühimi buna müsaade ve müsamaha edilirse AK Parti’nin de küme düşen partilerin arasına karışması mukadder olur.
Hüseyin Çelik (AKP Genel Başkan eski Yardımcısı ve parti sözcüsü)