7 Haziran’da tecelli eden millet irâdesinin yok sayılıp ülkenin siyasî rant hesâbına siyasî krize sürüklenmesi pahasına apar topar gidilen “tekrar seçim” öncesi çarpıcı manipülasyonlar yapılıyor.
Çarpıtmaların başında, restorasyon işlevini görecek geniş tabanlı koalisyonun kurulmamasında oyalamalarla, sert çıkışlarla hükûmeti kurma görevi verilmeyen muhalefet suçlanması geliyor.
Bu arada seçim bölgesi Bursa’da bir televizyonda partisinin il başkanına “paralelci” suçlamalarına sert tepki gösteren Başbakan eski Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Arınç’ın, en son 7 Haziran seçimleri sonrası “koalisyonun kurulması”na dair çarpıcı açıklamaları gerçeği ortaya koyuyor. “Ben hep koalisyon tercihinden yana oldum. Biz hükümet kurabilir miydik? Kurabilirdik. Sonuçta kurulmadı. Yuvarlana yuvarlana bir seçime gidiyoruz” yakınmasıyla, “Seçimden sonra Kılıçdaroğlu’nun ve parti görevlilerinin açıklamalarını tâkip ediyorum. Bir sorumlulukları var. Ben sonuca bakıyorum” sözlerinin peşinden “Koalisyonun kurulamamasında sorumlu kim?” sorusuna “Onu söyleyemem, söylersem başka yerlere gider” cevabı, işin içyüzünün örtülü ikrarı oluyor. (Habertürk, 12.9.15)
Kısacası, bir yandan “temiz siyaset”ten dem vurulurken, diğer yandan “Deniz Feneri” benzeri davalar yargıdan kaçırılırken, bu davaların yargının önüne getirilmemesinin iktidar partisince “koalisyon şartı” olarak koşulması, çarpıtmayı ele veriyor…
KAYITLARA GEÇEN GARABETLER
Öncelikle, “Bunlar çok ahlâk dış yayınlar. Mâsum insanları ‘paralelci’ olmakla suçlayan çete ortaya çıktı. ‘Çocuğunu cemaat okullarına göndermişti, bunlar paralelcidir’ diyen yok edilmesi gereken alçaktır. Ben de çocuklarımı bu okullara gönderdim. Bu suçsa başında ben varım. Bana gücü yetmeyenler bu okullardan mezun pırıl pırıl gençlerimizi suçlamaya kalkarlarsa arkalarında olurum. Kendime yapılmış kabul ederim” sözleri, siyasî iktidarın “paralel” yaftasını boşa çıkarıyor. (Olay tv., 7.9.15)
Bir diğer saptırma, HSYK’nın yapısının değiştirilip yargının Adalet Bakanlığı üzerinden doğrudan siyasî iktidarın kontrolüne alınmasıyla, bazı bakan çocuklarının, iktidara yakın iş adamlarının, bürokratların karıştığı başta 17-25 Aralık soruşturmaları olmak üzere yolsuzluk-rüşvet- hırsızlık dosyaları örtbas edilirken, sözkonusu soruşturmaları yürüten savcıların, hâkimlerin ve hatta aldlî kolluk polislerinin kıyım ve sürgünden sonra açığa alınmaları, hatta tutuklanmaları.
Yine “Ergenekon” ve “Balyoz” gibi “darbeye ortam hazırlama ve darbe teşebbüsü” davalarının “kumpastı, “aldatıldık” ricatıyla ıskartaya çıkarılmasıyla “paralel yapı” safsatasına bağlanması.
Bütün bu çarpıklıklar, siyasî iktidarın duçar olduğu çıkmaz siyaseti ele veriyor. Bu arada israfın sembolü olarak gündeme gelen 1150 odalı Cumhurbaşkanlığı Saray’ındaki israfı eleştirenlere veryansın edip şatafatı “devletin itibarı” saymasına mukabil, Başbakan’ın “Bizim kurucu değerlerimizde lüks şatafat yoktur” ilginç çarpıcı cümleleri bir başka garabet olarak kayıtlara geçiyor...
“BİR FIRKA KENDİSİNE BİR İMTİYAZ TAKSA…’
Şu hale bakın ki; seçim sonrası Meclis’ten güven oyu almamış müstafi geçici yetkisiz ve haksız AKP hükûmetinin üst düzeyde 800’ü aşan bürokrat atamasını yaptığı, AKP’ye yakın yüzlerce ismin hiçbir sınav ve liyakat ölçüsü gözetilmeden önemli ve kritik görevlere getirildiğinin ayyuka çıktığı dönemde, Başbakan’ın, “Eşini, dostunu, akrabasını oralara dolduranların bizim aramızda yeri olmadı olmayacak. Sahip olduğu kamu görevinin üzerinden herhangi bir şekilde rant elde edenlere bu kapı kapalı oldu, olacak” sözünü fütursuzca sarfediyor. (Gazeteler, 28.8.15)
Bu arada Sayıştay’ın devletin usûlsüz harcamalarına, ihâleye fesad karıştırmalarına dair denetçi raporlarının Meclis’e gelmesi engellenirken, Başbakan’ın “sahip olduğu kamu görevinin üzerinden herhangi bir şekilde rant elde edenlere kapılarının kapalı olduğunu” söylüyor.
Yandaşlara sağlanan kredilerler, kayırılmalar ortada iken, Başbakan, “Hayat standardını siyasete girerek değiştirmiş olanların; eşini, dostunu, akrabasını oralara dolduranların aramızda yeri yoktur; tek bir hırka ile dolaşmaya niyet edenlerin bu dâvâda yeri vardır” tecâhül-ü ârifliğine başvuruyor.
Ancak düşülen vartada, çarpıklıklar bununla bitmiyor. AKP’nin on üç yıldır iktidarda olmasına karşı, medyatik dezenformasyonlarla sanki daha yeni iktidar olmuş gibi yanıltmalara devam ediliyor.