IŞİD’in en son Kerkük’e eş zamanlı saldırıp onlarca kişiyi katletmesi, “Musul operasyonu” ile Irak ve Suriye ekseninde bölge üzerindeki dehşetli tefrika oyunu fitnesini bir defa daha açığa çıkarıyor.

Ve olup bitenlerin, küresel ecnebilerin bölgeye tasallut ettiği silâhlı örgütlerin, İslâm dünyasını çatışmalarla iç savaşa atıp bölme “projesi”nin bir parçası olduğunu bir defa daha ortaya koyuyor.

Belli ki, emperyal güçler, Ortadoğu’da İsrail’e karşı direnemeyecek, nüfusu 10-15 milyonu geçmeyen “uydu devletçiler” peşinde. Öncelikle İsrail’in güvenliği ve bölgedeki egemenliği hesâbına küçültülmüş güdümlü, bağımlı peyk “kantonlar” meydana getiriliyor. “Yeni konsept” bu.

Bunun içindir ki, bir zamanlar bölgenin en güçlü ordularından birine sahip olan Irak ordusunun, ülkeyi işgalle çökertilip enerji kaynaklarının, yeraltı ve yer üstü envanterinin yağmalanıp sömürüldüğü gibi, şimdi de iç savaş felâketine itilen Suriye’yi ifna ile İsrail’e karşı güç olmaktan çıkarılıyor.

ETNİK KATLİÂM FİTNESİ

İç savaş içindeki Suriye tam bir kargaşada. Türkiye’nin Cerablus operasyonunda desteklediği derleme Özgür Suriye Ordusu ile diğer gruplar ülkede bütünlüğü ve barışı sağlama gücüne sahip değil.

Ankara’dakiler, her fırsatta “bölgeyi IŞİD’den temizleme” gerekçesiyle Suriye’ye girdiklerini belirtiyorlar; ancak harekât derinleştikçe IŞİD’den PYD’ye birçok silâhlı örgütle çatışma riski artıyor.

Cumhurbaşkanı, “Terörden arındırılmış bir bölgeyi oluşturmak maksadıyla El Bab’a kadar inmeye mecburuz” diyor. Lâkin aylardır ancak 20 kilometre ilerlenmesine karşı, harekâtın PYD-YPG’nin kontrolündeki El Bab’a kadar 50 kilometre derinlikte Türkiye’yi bir dizi tehlikeli tuzağa çekeceği, dahası IŞİD’in tahkim ettiği merkezi Rakka’ya kadar inilmesi durumunda tam bir çatışmanın ortasına iteceği kaydediliyor.

İşte tam bu vartada, binlerce sivilin yollara döküldüğü, kaçışın başladığı son üç günde altı bin insanın evini terk etmek durumunda kaldığı Musul’da kalanların sokak savaşlarında “canlı kalkan” olarak kullanılmasından endişe ediliyor. BM, daha şimdiden “Musul operasyonu”ndan bir milyon insanın etkileneceği ve 100 bin sivilin Türkiye’ye sığınacağı rakamlarını veriyor.

Zira IŞİD’in, şehir savaşında mayınlı tuzaklar kurduğu, tüneller ve bombalarla sert bir direnişe ve “mezhebî – etnik katliâm”a ve büyük bir yıkıma hazırlandığı haberleri geliyor.

Yine demografik yapısı değiştirilen Musul ve Telâfer’deki Türkmenler başta olmak üzere bölgedeki yüzbinlerce Sünnînin “kalkan” olarak kullanılacağı, yüzbinlerce Şiînin kırıma uğrama tehdidi altında olduğu tehlikesinden bahsediliyor.

IRAK’IN DA İÇ SAVAŞA İTİLMESİ

Özetle, Cumhurbaşkanı “Irakta Musul’a kayıtsız kalmayacağız” diyor, ama bir “ikinci Halep” olmakla karşı karşıya kalan Musul üzerinden Irak yeniden mezhebî iç savaş dehşetine sürükleniyor.

Vakıa şu ki, hem Suriye’de hem de Irak’ta IŞİD’le mücadele koalisyonu”ndaki grupların çoğu hasım ve hâlen aralarında çatışıyorlar. Musul merkezinde ve bölgede hâkimiyet kurmak isteyen birçok örgütün birbiriyle çatışması muhtemel. Şimdiden sinyalleri çakılıyor.

Ankara’nın, bölgeye musallat olan ecnebilerin bu oyununu bozmak için, başta Irak ve Suriye olmak üzere bölge ülkelerinin bütünlüğünü savunması şart. Suriye’nin de Irak’ın da “toprak bütünlüğünü ve birliğini” bozup parçalayan politikaları bir tarafa bırakıp, Şam ve Bağdat’la doğrudan diyalog ve işbirliğine girmesi; BM’yi, AB’yi ve uluslar arası mahfilleri harekete geçirmesi gerekiyor.

Çünkü bölge ülkelerinin mezhebî- etnik ayırımlar üzerinden bölünmesi, Türkiye’nin başına da başta ve tefrika olmak üzere aynı gâileleri açacak, aynı akıbete duçar edecek. Türkiye’yi “Iraklaştıracak”, “Suriyeleştirecek.”