Görünen o ki sözkonusu belediye başkanları kendi istekleriyle istifa etmiyorlar.
Ancak istifa edenlerin “metal yorgunluklarının olmadığı”nı, dahası “başarılı olduklarını” söyleyip “adam yerine konulmamak” türü müphem ve örtülü yakınmalarla geçiştirmeleri çeşitli istifhamlara yol açıyor.
Muhalefete mensup, özellikle HDP’li belediye başkanlarının “belediye kaynakları yasadışı kullandıkları” gerekçesiyle görevden alınıp yerine kayyum atanırken, AKP’li belediyelere aynı işlemin yapılmayıp istifalarının istenmesi garabeti sergileniyor.
Önseçimin olmadığı, siyasî partilerin yerel yönetimlerinin çoğunlukla genel merkez sultası ve genel başkanlar tarafından belirlendiği siyasî ortamda, nihâyette tıpkı milletvekilleri gibi halkın oyuyla seçilen belediye başkanlarının bireysel haklarıyla oluşan “kamu hukuku” göz göre göre çiğneniyor.
Gerçek şu ki, parti yönetimleri il ve ilçe başkanlarını görevden aldığı gibi bir belediye başkanını partiden ihraç edebilir; ya da bir başkan kendi irâdesiyle partisinden ayrılabilir, bir başka partiye gidebilir veya bağımsız kalabilir. Yine Cumhurbaşkanı ve Başbakan, bakanların istifasını, azlini isteyebilir, kabinesini değiştirebilir; çünkü kendileri atamıştır. Lâkin seçilen bir başkanın parti yönetimince istifa ettirilmesi hiçbir hakkaniyete dayanmaz. Ve “iktidara ilişik medya”da her fırsatta il-ilçe başkanlarının görevden alınmasını emsal gösterilmesinin hiçbir hukukî mesnedi olamaz…
HAKSIZ, HUKUKSUZ, TEHDİT VE ŞANTAJLA…
Sormak lâzım; ileri sürüldüğü gibi, “bu başkanlar, parti tabanınca ve yönetimince istenmiyor”sa ve “başarısızlık var”sa, niçin neden hak ettikleri süreleri beklenmeden hukuk dışılığa başvuruluyor?
Gerçekten, halkın oyuyla seçilen milletvekillerinin milletvekillikten de istifa etmeleri istenmezken, neden belediye başkanlarının seçildikleri süre dolmadan “sebepsiz” istifaları dayatılır?
Sahi, her fırsatta “başarılı” ve hatta “efsâne” olarak sunulan başkanların “sırf partinin menfaati” ya da “oy hesâbına” istifaya zorlanmalarının mantığı ve meşrûiyeti var mı?
Kimi “kamulaştırılmış kalemşorlar”ın, ekranlarda halkın gözünün içine baka baka, “Sayın Cumhurbaşkanı, 2019’u hayat - memât meselesi olarak görüp bu seçimi mutlaka kazanmak istiyor; AKP’nin tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran ve kılpayı kazanılan referandum hezimetine karşı önlem alıyor; bu bir parti kararı” diye serâpa haksız, hukuksuz, yasadışı, antidemokratik emr-i vakiyi “meşrulaştırma”ya yeltenmelerinin hangi izâhı var?
Sahi, “iktidara iliştirilmiş gazeteciler”in ve her fırsatta AKP’ye medhiyeler dizen “yorumcular”ın, “Tabanda, halkta çok ciddî bir rahatsızlık var; zira 2019’da ilk raunt olan belediyeleri kaybetme ihtimaline karşı bu önlemler alınıyor” türü yıkamalı -yağlamalı çarpık “yorumları”nın nedeni nedir?
“Seçimleri kaybetme riski”yle seçilmişlerin daha görev sürelerinin dolmasına bir buçuk sene varken, niçin hukuk dışı antidemokratik baskılarla tepeden istifa ettirilmelerinin “allanıp-pullanması” çarpıklığına tevessül ediliyor?
Tesbit şu ki, Cumhurbaşkanı’nın “Bunlar bağımsız değiller ki, bunları oraya getiren bir irâde var” gerekçesi hiçbir dayanağı bulunmuyor. Ve anlaşılan o ki, on beş yıllık iktidarın bütün başarısızlıkları belediye başkanlarının üzerine yıkılmak isteniyor; “ya istifa, ya yargı!” tehdit ve şantajları savruluyor.
AKP, 2019 seçimlerine hazırlanmak istiyorsa, neden sözkonusu başkanların aday yapılamayacağını açıklayıp yeni adaylarını bugünden deklare ederek hazırlık yapmaz da, “görevi ihmal”, “kötüye kullanma”, “yolsuzluk” gibi durumlar varsa, meselenin yargı ve hukuk çerçevesinde yasal yollarla çözülmesinden kaçınır?!
HANİ “SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİDERDİ?
Merak konusu; istifaların sebebi, başarısızlıksa neden birinde onca yıl beklendi? “Yolsuzluk”sa, neden soruşturma açılmaz? Sonra seçilmiş başkanların “verilmeyecek hiçbir hesâbımız yok, hep oyumuzu arttırdık ancak bu şartlarda hizmet imkânları kalmadı” dedikleri “şartlar” nelerdir?”
Yüz elli bine yakın kamu görevlisinin ihraç edildiği, OHAL KHK’larıyla onlarca belediye başkanının görevde alınıp yerlerine kayyum atandığı süreçte, mezkur belediye başkanları hakkında neden soruşturma dahi açılmaz?
Gerçekten, mevzubahis başkanlarla kapalı kapılar arkasında “pazarlıklar”la “istifayla kurtulacakları” imâ edilip “kurtarılırlar!” Bu durum, açıkça haksızlık ve adâletsizlik olmaz mı?
Hani, “seçilmişler atanmışlardan farklı” idi? Hani, “seçimle gelen seçimle gider”di? Hani, “Demokratik yollarla bir göreve gelenler ancak demokratik yollarla görevi devrederler”di?
Sonra, yirmi iki yıl önce Erdoğan’ın, İstanbul Belediye Başkanı olarak, Ankara Belediye Başkanı Gökçek’le bir televizyonda, “Beni Belediye Başkanlığına halkım getirdi halkım indirir!” sözüne ne oldu?
Yazık, çok yazık…