Gerçek şu ki, topyekûn mânevî tahribatın tâmiri, bozulmuş cemiyet hayatının düzelmesi, içtimâi hayatın ıslâhı, terörün çâresi, çağımızın Kur’ân tefsiri Nur Risalelerindeki Kur’ânî derstedir.
Bunun içindir ki, çağın dertlerine ve problemlerine Asr-ı Saadet modelinde şuur ve idrâkle devâlar ve çâreler getiren Kur’ân tefsiri Nur Risalelerindeki temel Kur’ânî tesbitlere dikkat çekmesi itibarıyla Bediüzzaman mevlidleri fevkalâde anlamlıdır.
Bu açıdan son Bediüzzaman Mevlidi’ne verilen “izin” ve “teminatlar”a rağmen son anda getirilen “yasak”taki tenâkuzlar oldukça çarpıcı. Ve mevlide getirilen “yasaklama”dan önce Ankara Valiliği’nin 2 Ekim’de “alınan istihbaratla terör örgütlerinin katılımcılara ve vatandaşlara yönelik eylem yapabileceği” gerekçesinin yer aldığı “il genelinde açlık grevi, oturma eylemi, anma toplantısı, konser ve benzeri toplu etkinliklerin Ekim ayı boyunca yasaklanması” üzerine Valilikle yapılan görüşmelerde, “yasağın Yeni Asya’nın okutacağı mevlidle ilgisinin olmadığı ve çalışmalara devam” güvencesi verildiği halde, iki gün sonra (4.10. 2017’de) Valiliğin OHAL’e dayandırdığı” “yasaklama”daki vahim çarpıklık dikkat çekici olmuştur.
TEZATLARLA, “TEPEDEN BASKI VE TÂLİMAT”
Bu bakımdan, “08.08.2017 tarihli ve 74112 kayıt nolu yazısıyla Yeni Asya Gazetesi Ankara Temsilciliği’nin, başta Peygamberimiz (asm), İslâm büyükleri, şehidlerimiz ve vefatının 57. yılında büyük İslâm Âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin ruhlarına ithaf edilmek üzere 08 Ekim 2017 Pazar günü öğle namazından sonra Kocatepe Camii’nde mevlid okutulması” talebine Çankaya Müftülüğü’nün 20 Eylül 2017 tarihli yazısına Kaymakamlığın “olur”uyla “resmen izin” verilmesine ve ardından bütün başvuru ve görüşmelerde “mevlide bir mani olmadığı”nın açıkça deklâre edilmesine rağmen, “Ankara Kocatepe Camii’nde düzenlenmek istenen etkinlik Valilik Makamının 04.10.2017 tarih ve 41435 sayılı yazısı ile yasaklanmıştır” çelişkili çarkı istifhamları arttırıyor.
Görünen o ki, bütün bu tezatlar, bazı “mihraklar”, ortalığı evhama vermesiyle, yaklaşık bir aylık izin sürecinden sonra bu garabetli “saptırmalar”a girildiği ve “birileri”nin devreye girdiği” intibâını kuvvetlendiriyor; ve keyfi yasağın “tepeden baskı ve tâlimat”la dayatıldığı tesbitini teyid ediyor.
Ve bu vaziyet, 15 Temmuz menfur “darbe girişimi” sonrası herkesin sindiği, korkup tırstığı zeminde, ülkenin korku tünelinden geçtiği vartada, belki de “kimse gelmez, çekinir” diye düşünülen vartada, Yeni Asya camiâsının günler öncesinden Doğu’dan Batı’ya yurdun dört bir köşesinden yüzlerce otobüsle, büyük bir şevk ve coşkuyla iştirakinin anlaşılması ve “mevlide geniş katılımın olacağı yönünde duyumlar alınması“ üzerine mi resmen verilen “izin”den mevlide iki gün kala cayıldı ya da “caydırıldı” sorusunu sorduruyor.
Vakıa şu ki, “Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imâniye, her tarafta ilânâtla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur” hakikatiyle, yapılan ilânlarla, hazırlanan afişlerle Anadolu’dan yoğun bir katılımın olacağından, çağımızın Kur’ân müfessiri Bediüzzaman’ın millete mal olan Kur’ân tefsiri Nur Risalelerindeki “çözüm ve ıslâh önerileri”nin öne çıkmasından “korkulmuş.”
HANGİ “DAHİLİ VE HÂRİCİ ETKENLER”LE “ÇEKİNİLDİ”?
Hülâsa, son “mevlide yasak” serencâmı baştan sona “tertip” kokuyor; önce “izin” verip, sonra “yasaklama”nın bir “mizansen” olduğu her haliyle sırıtıyor.
Sormak lâzım; faraza “yasaklama yazısı”nda “tebliğ- tebellüğ belgesi”nde ileri sürüldüğü gibi, “toplantıya katılacak olan grup ve şahıslara bazı kesimler tarafından tepki gösterilebilecek” ihtimali varsa, bunun tedbirini almak vazifesi kime düşer? Emniyet ve güvenlik birimleri ne için var. Vatandaşları meşru –yasal ibâdet ve duâ hakkını ve hukukunu korumak devletin görevi değil mi?
Başta Müslümanları ve topyekûn insanlığı mânen ve madden bunaltan ve bulandıran zulüm ve tahribatın yeryüzünden silinmesi, insanlığın ve İslâm dünyasının felâket ve helâketlerden kurtulup, mânevî ve hakîki huzura zemin hazırlanması duâsıyla on binlerin katılacağı Bediüzzaman Mevlidinden kim neden ürker?
Zihinlerin karıştığı kargaşada “bu zamanda en geniş dâire-i zeminde” Nur Risalelerindeki kudsî Kur’ânî dersi”ni nazara vermesi açısından fevkalâde ehemmiyetine binaen, Bediüzzaman’ın beyânıyla, “Nurlara nazâr-ı dikkati geniş bir dairede celb etmesinden, onların okumasına bir umumî dâvet ve resmî bir ilânât hükmünde, işiten müştakların okumak hevesini tahrik”le değerli hizmetin ifâsından niçin rahatsız olunur? (Şuâlar, 443; Lem’alar, 323)
Gerçekten, iki gün içinde ne değişti ki, verilen “izin”den dönüldü? Daha iki gün önce “bir problem yok” denilirken, şimdiye kadar on binlerin katılımıyla okunan on bir mevlidde en ufak bir hadise, bir provokasyon ve hatta bir tartışma dahi olmazken, hangi “dahili ve hârici etkenler”le çekinildi, çekiniliyor?