Türkiye tam bir terör felâketi kıskasında.
Gün geçmiyor ki şehit haberleri gelmesin. Ankara Kızılay’da 35 vatandaşın katledildiği canlı bomba patlamasının üzerinden bir hafta geçmeden bu kez İstanbul Taksim’de IŞİD kaynaklı canlı bomba saldrırısı, terör tehdidinin ciddiyetini bir defa daha ortaya koyuyor.
Diğer yandan terörist avında bir ilçe bitmeden diğeri başlıyor.Terör dağdan şehre inmiş. Son dört yılda şehirlere silâh yığınağı yapan terör örgütünün kırsaldan şehre inip “kurtarılmış bölge”lerde “özyönetim/özerklik” ilânına kadar ileri gitmesi, “terörle mücadele”deki başarısızlığı açığa çıkarıyor.
Peki, nasıl oldu da “süreç” bu hale dönüştü? Nasıl oldu da, listesi verilen canlı bombalar, canlı bomba yüklü araçlar, metropollerin ortasına kadar gelip kalabalıkların ortasında patlatılıyor?
RESMÎ AĞIZLAR VE RAPORLARLA
Bilindiği gibi, 2011’de dönemin Başbakanı’nın özel temsilcisi ile MİT yetkililerinin “arabulucu devlet” İngiltere nezdinde Oslo’daki müzâkerelerde, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, örgütün Avrupa temsilcilerine “Metropolleri bombalarla doldurdunuz, Türkiye’nin neresine ne kadar silâh ve patlayıcı yığdığınızı biliyoruz” demişti.
“İmralı tutanakları”nda da, Öcalan’ın tehdidiyle “halk isyanı ve “şehir savaşı” için bombalar, roketatarlar, uzun namlulu silâh ve mühimmat depolandığı açıkça yer almıştı.
Aslında bu vakıayı ilk ağızdan bizzat Cumhurbaşkanı belirtmişti. 17 Eylül 2015’te TRT 1 ve TRT Haber ortak canlı yayınında Nasuhi Güngör’ün sorusuna Erdoğan, “Çözüm süreci’nde valilerimiz kendilerine verdiğimiz tâlimatlar gereği ciddî mânâda terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyordu” diyerek operasyonlara izin verilmediğini bizzat itiraf etmişti. (AA)
Ardından 2014’te sadece üç ilde (Şırnak, Hakkari ve Tunceli) güvenlik güçlerinin 290 operasyon talebinden ancak 8’ine izin verildiği resmen belirtilmişti. (Hürriyet, 19 9.15) Ayrıca bölge illerinde görev yapan valiler, “süreçte terör örgütüne karışılmasın” tâlimatı aldıklarını açıklamışlardı.
Bu arada 17 Temmuz 2013’te gazetelerin Ankara temsilcileriyle buluşan hükûmet sözcüsü Arınç “Çözüm süreci” döneminde PKK’ya katılımların arttığına dair iddialara, “Dağa çıkışlar eskiye oranla ‘gelecek kaygısıyla’ daha nitelikli hal aldı” diye konuştu. Yani militanlar, bölgede kurulacak devletin askeri ve polisi olmak, “öz savunması”nda yer almak için dağa çıkıyor, çıkarılıyordu…
Yine hükûmet sözcüsünün, “PKK, ‘çözüm süreci’ni yeniden güçlendirip silâhlanmak, devrimci halk ayaklanması için uygun ortam amacıyla sinsice kullandı. Silâh zaten ellerinden hiç düşmedi, herşeyden haberimiz vardı” sözleri, hükûmetin vahim silâh istifini bildiğini açığa çıkarmıştı.
Keza 33 vatandaşın katledildiği 20 Temmuz’daki Suruç katliâmının ardından AKP Genel Başkan Yardımcısı, “Devletin operasyon yapmadığı son iki buçuk yıllık süreçte örgüt her tarafa yığınak yaptı, terör estirdi, yol kesti, vatandaşları dağa kaçırdı” diye konuşmuştu.
Bölgedeki silâh yığınağı, Emniyet’in bir buçuk yıl önce MGK ve Bakanlar Kuruluna sunduğu, “PKK, 2013’ten beri ‘çekiliyoruz’ dediği dönemde Güneydoğu’da özellikle bazı ilçelerde KCK eliyle silâhlanmaya devam etti. ‘Şehir savaşına hazırlık’ için kentlerdeki evleri mühimmat deposuna çevirip 80 bin uzun namlulu silâhı sakladı” raporuyla da belgelenmişti. (Sabah, 25.8.15)
AÇIK İKRAR VE İFŞAATLARLA…
En son Cumhurbaşkanının bir televizyonda açık açık “Biliyorsunuz dağa kaçırılmış yüzlerce, binlerce çocuk var. ‘Çözüm süreci’ne ihânet ederek silâh stoklama süreci olarak değerlendirdiler, çok ciddî silâh stokladılar” ifâdesi bunun başka bir ikrarıydı. (AA, 6 .9.15)
Bu durumda, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, hükûmet sözcülerinden iktidar medyasına terörle mücadelede en ufak bir eleştiri getiren muhalefete yöneltilen, “PKK’ya, teröre yardım ve yataklık” suçlamasının hiçbir anlamı kalmıyor.