Başbakan’ın bugün Mardin’de açıklayacağı “Terörle mücadelede ‘yeni master plânı”nda, “ekonomik sosyal kalkınma tedbirleri” ön plâna alınırken, bölgeyi terk eden iş dünyasından gelen yakınmalar, bu “sürec”in de berhava edilmemesine dair ciddî ikazlar dikkat çekici.
Hafta içinde Çankaya Köşkü’nde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen sivil toplum temsilcilerine, bölgeyi terk eden işadamlarının yeniden bölgeye dönmesi çağrısında bulunan Başbakan’ın, “bölgedeki iş adamlarının mâruz kaldığı işkenceleri bildiklerini ama ‘çözüm süreci’ nedeniyle görmezden geldikleri” çarpıcı açıklaması, düşülen kargaşanın perde arkasını aralıyor.
Doğrusu, Davutoğlu’nun “Hangi iş adamının hangi mezarlık görüntüsü altındaki yerlere götürülüp işkence edildiğini, hangi iş adamlarından hangi haraçların alındığını, Kandil’e kimlerin götürülüp nasıl baskılar altında inletildiğini biz biliyoruz” deyip “sabırla, çözüm süreci işlesin diye” seyirci kaldık” ifadesi, “sürec”i akamete uğratan temel yanlışların âdeta resmen itirafı. (Özgür Düşünce, 3 .2.16)
Nitekim, başta Hakkâri İşadamları Derneği eski Başkanı Hüseyin Biçer olmak üzere, süreçte terör örgütünün yanında yer almadığı için birçok baskı ve zulme mâruz kalan bölgedeki iş ve esnaf câmiasının sert tepkisi, “süreç”te bölge halkının değil, terör örgütünün “muhatap” alınmasının “çözüm”ü başarısızlığa uğrattığı vakıasını bir defa daha ortaya koyuyor…
SUÇA SEYİRCİ KALINDI!
Bilindiği gibi, “çözüm süreci”nde kırsaldan kente inen terör örgütünün şehirlerde kimlik sormasına, adam kaçırmasına, silâh zoruyla vergi-haraç toplamasına, semtleri ayırıp ele geçirmesine, mezarlık açıp bayrak indirmesine ve en vahimi bölgede tonlarca patlayıcı, silâh ve mühimmat yığmasına göz yumuldu.
Cumhurbaşkanı’nın, hükûmet sözcülerinin “örgüte karışılmaması tâlimatını verdik” açık ikrarlarıyla; bölgede görev yapan valilerin “örgüte müdahale edilmemesi emrini aldık” beyânlarıyla, bölgedeki işadamlarının, “Valilere, kaymakamlara, savcılıklara, AKP’li vekillere defalarca uyarılarda bulunduk ama dikkate alınmadı” sözleri, “süreç”i fiyasko ile bitiren kırılmayı deşifre etti.
Keza güvenlik güçlerinin yüzlerce “operasyon talebi”ne yine tepeden aldıkları direktifle valilerce “izin” verilmedi.
Cizre Ticaret ve Sanayi Odası eski Başkanı Adnan Elçi’nin, “Devlet bunu biliyorsa neden zamanında müdahale etmedi? Demek ki ya kasıt var ya da ihmal. Başbakan’ın bu açıklamaları itiraftır” şikâyetinde bulunup, sözkonusu suç olaylarını bildiği halde sessiz kalınmasına ve akan kanın durdurulmamasına karşı savcıların harekete geçip soruşturma başlatması gerektiğini belirtmesi, devletin zaafını tescil ettiriyor.
Yine Mardin Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Nasır Duyan’ın, Başbakan’ın “bölgedeki iş adamlarının mâruz kaldığı işkenceleri bildik ama ‘çözüm süreci’ nedeniyle görmezden geldik” itirafına hayıflanıp, “Hükûmet bu yapılanları biliyorsa şu ana kadar neden hukuksuzluğa ve mafyavari uygulamalara sessiz kaldı?” çıkışı vaziyeti ele veriyor…
YİNE HEBÂ OLMASIN…
Özetle, Başbakan’ın itirafının “kendilerini bir kere daha yıktığını” kaydeden bölge iş adamlarının, “Başbakan’ın dediği işkenceler yapıldı, iş yerleri tarandı, evler bombalandı. Oradaki işlerimiz mahvoldu, perişan olduk” feryatları “süreç”te düşülen vartayı açığa çıkarıyor.
Gerçek şu ki, örgüte direndikleri için iş adamlarının evleri bombalandı, haraç vermeye zorlandılar. Bunların hepsinin kayıtları emniyette var. İşlerine son vermek zorunda kaldılar. İş adamlarının yüzde 90’ı bölgeyi terk etmiş, kalanlar da küçülmeye gitti.
Dahası bu “süreç”te kırsaldan kente inen terör örgütü, sadece silâh ve mühimmat yığınağı yapıp şehirleri cephânelik haline getirmekle kalmadı; İmralı, Kandil ve Oslo’ya terör örgütü elebaşlarının muhatap alınmasıyla, Öcalan’ın “mesajı”nın Nevruz meydanında milyonlara okunmasıyla terör örgütü içte daha da güçlendi. Dışta âdeta “meşrulaştı.” Ve en vahimi de, bölge halkından bir nevi “taban” ve “destek” buldu.
Yeni “master plânı”nın da akamete uğramaması için, öncelikle terör örgütünün değil, bölge halkının, milletin vekillerinin ve millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in muhatap alınması gerekir. Aksi halde “yeni master plânı” da aynı akıbete uğrar; bütün emekler yine hebâ olur…