“Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum “çıkış”ının arka plânına dair Ankara kulislerinde bir dizi senaryodan söz ediliyor.
Bu “çıkış”la AYM’nin önümüzdeki dönemde muhtemel yargılanmalara karşı “ön alma” taktiği geldiği belirtiliyor.
Zira “çözüm süreci”nde bölgeyi, şehirleri âdeta teslim alan, yüzbinlerce silâh, mühimmat, bomba/patlayıcı yığan terör örgütüne güvenlik güçlerinin “operasyon talebi”ne açıkça “göz yumulmasından”ndan, otuz altı bin Emniyet mensubunun kıyıma ve sürgüne yollandığı, yüzlerce savcı ve hâkimin açığa alınıp tutuklandığı “paralel yapı” davalarına, kapatılan 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarına kadar birçok konuda yeniden hukukî bir süreçle sorgulamalar başlayabilir.
“Son karar”la özellikle “MİT Tırları”nın durdurulmasına dair iddiaların altı çökerken, buna benzer son dönemdeki diğer birçok hukuksuz dayatmaya dair kararların da çıkabileceği belirtiliyor.
Doğrusu, mızrak çuvala sığmıyor. Gıda-giyecek gibi “yardım malzemesi” olmadığı için ısrarla aratılmayan, ardından Dışişleri Bakanlığı’ndaki bir toplantıda bizzat MİT Müsteşarı’nın “Suriye’ye iki bin TIR gönderdik” cümlesiyle ikrar edilen konunun “devlet sırrı” diye üstünün örtülmek istenmesine dair zorlamalı teviller tutmuyor…
VAHAMET VE ÇARPIKLIK…
Bunun içindir ki daha baştan yoğun propaganda ve itibarsızlaştırma ile mahkemenin kararlarının tanınmamasına, hatta devre dışı bırakılmasına zemin hazırlanmaya çalışılıyor…
Görünen o ki, Adalet Bakanı üzerinden hükûmetin uhdesine alınan HSYK ile, tek hâkimlik “proje mahkemeler”le olduğu gibi, ağır ceza mahkemeleri ve yerel mahkemeler de baskı altına alınmak isteniyor. Cumhurbaşkanı’nın, “Yerel mahkeme kararında diretmeliydi” hayıflanmasının anlamı bu.
İktidar partisine mensup bazı milletvekili ve danışmanların, AYM’nin kararını “hukuksuz” olarak karalayıp “yargıya darbe” olarak yorumlamaları, bir adım ötesine geçip AYM’nin kapatılması ve üyelerine “darbeye teşebbüsten soruşturma açılması” çağrıları bunun tezâhürü.
Aslında hukukçuların, yargı kararlarına saygı duyulmaması, dahası yargıyı tâlimatla çalıştırmakla hukukun üstünlüğünü gölgelediği tesbiti, bütün yönleriyle gün gibi açığa çıkıyor.
Vakıa şu ki, Cumhurbaşkanı’na arka çıkma hesâbına iktidara iliştirilmiş medya ile ‘(ak)trollerin “Bu karar hukuki değil, siyasidir, AYM hukuk iğfali yapmıştır” ithamıyla çoğu AKP kurucusu, ilk başbakanı ve Dışişleri Bakanı, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün atadığı AYM üyelerini dahi “paralellik”le suçlamaları çarpıklığı ele veriyor…
“BU BİR CİNÂYETTİR…”
İktidar yanlısı medyanın AYM üyelerini “düşman” ilân ettiğini belirten Başbakan eski Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Arınç’ın, “Bu çok yanlış bir şey. Şimdi bu insanlar farklı bir karar verdi diye Gül’ün seçtikleriyle Meclis’in seçtikleri diye ayrımcılık yapıyorlar. Bu cinâyettir ve bu ayrımcılığın üzerinden Gül’e vurmaya çalışıyorlar” eleştirisiyle, 12 üyenin çok doğru karar verdiğini düşünüyorum ve onları candan tebrik ediyorum. AYM kararları istesen de istemesen de herkesin kabul etmesi gereken kararlardır. AYM aslında biraz geç karar aldı. Hakikatleri savunmak zorundayız” sözleri, olup bitenlerin arka plânını özetliyor…
Gerçekten, “Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum’ demenin maksadı nedir? Arınç’ın da nazara verdiği gibi, “Sayın Cumhurbaşkanı bu mevcut Anayasa’ya göre seçilmedi mi?”
Sahi, bu Anayasaya göre “yetkilerini sonuna kadar” kullanmıyor mu, rektörleri atamıyor mu? YÖK’e, Yargıtay’a, Danıştay’a, Askerî Yargıtay’a üye atamıyor mu?
Siyasî hırslar, hevesler ve ikballer uğruna yargının tahribinin hiçbir mâzereti olamaz…