Türkiye’nin terör ve kaos ortamına sürüklendiği, Meclis’in artan terör olayları ve operasyonlarının görüşülmesi için son olağanüstü toplantısında muhalefetin yanısıra iktidar partisince de itiraf edildi.
Başbakan’ın PKK’dan IŞİD’e terör örgütlerini nazara vermesinin ardından, hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Arınç’ın Meclis’te son günlerde “Çözüm süreci’nin devam edip etmediği, edecekse nasıl edeceği, sona erip ermediği” konusunda muhalefetten gelen özellikle esasa yönelik eleştirilere dikkat çekip, “Bugün görüyoruz ki bu eleştiriler büyük ölçüde haklıdır” bunun açık ikrarı.
Ne var ki bu süreçte birçok çelişki yaşanıyor. Seçimden sonra karşılıklı rest, tahrik, tehdit ve şantajlarla tırmandırılan terör ve şiddetle polis ve askere saldırıların sürüp şehid haberleri peşpeşe gelirken, hükûmet sözcüsünün ifâdesiyle “giderek tırmanan terör olaylarının nedenlerinin araştırılması ve gerekli tedbirlerin alınması Meclis araştırması komisyonu”nu AKP grubunca kabul edilmemesi yaman çelişkilerin başında geliyor.
Bir başka yaman çelişki, MHP sözcüsünün Meclis kürsüsünde AKP hükûmetinin başta Müslüman komşu Suriye olmak üzere Orta Doğu iç savaşından türeyen terörün, hükûmetin ufuksuz ve öngörüsüz politikalarla “Suriye’yi Afganistanlaştırıp Türkiye’yi de Pakistanlaştırdığı”ndan şikâyetine karşılık, başta PKK ve IŞİD olmak üzere terörü araştıracak sözkonusu komisyonun kurulmamasının -Meclis başkanlığı seçimindeki gibi- yine MHP’nin ‘çekimser’ desteğiyle sağlanması.
Keza kevgire dönen Türkiye-Suriye sınırırın “Peşâver sınırı”na dönüştüğünden ve “Suriye tarafında ‘PKK ve IŞİD devletçiklerini kurduğu’ndan yakınırken, parti grubunun Türkiye’ye yönelik PKK ve IŞİD terörün araştırılıp önlemlerinin alınması komisyonunu reddetmesi…
“TERÖRLE MÜCADELE” PERDESİNDE…
Diğer yandan, sırf Şam yönetiminin devrilmesi saplantısıyla silâhlı muhalefete gönderilen silâh-mühimmat ve her türlü lojistik malzemenin IŞİD gibi çoğu ecnebi istihbarat servisleri güdümündeki yabancı militanlardan oluşan örgütlerin eline geçmesine rağmen, pervâsızlıkla desteğe devam edildi.
Neticede, “çözüm süreci” uğruna son üç senedir Doğu ve Güneydoğu âdeta terör örgütüne terk edildi. Örgütün kimlik kontrolünden adam kaçırmaya, şantiye basmaktan iş makinelerini ateşe vermeye, “özel halk mahkemeleri” kurup halkı sözde “yargılamak”tan “öz savunma gücü”yle tutuklamalara kadar bölgede baskı kurmasına hep göz yumuldu.
Özetle, düşülen vartada Suriye’deki iç savaşın alevleri 911 kilometrelik sınırdan Türkiye’ye sıçradı. Özellikle Kobani üzerinden tetiklenen PKK/PYD ile IŞİD arasındaki çatışmalar 32 vatandaşın katledildiği son Suruç katliamında olduğu gibi Türkiye topraklarına sıçratılıyor. Ve Türkiye’nin Cerablus bölgesine askerî müdahalesiyle Kuzey Irak’tan Akdeniz’e Türkiye sınırında kantonlar üzerinden bir “Kürt koridoru/özerk bölge” alanının oluşmasına zemin hazırlanıyor.
Böylece, Kuzey Irak’taki boşaltılmış PKK kamplarının bombalanıp, Suriye’nin kuzeyindeki çoğu terkedilmiş IŞİD hedefleri vurulurken, Cumhurbaşkanı’nın “iş çığırından çıktı, artık devam edemez” ve Başbakan’ın “ismi, şartları ve muhatabı değişebilir” çıkışlarıyla “çözüm süreci” resmen bitiriliyor.
Ayrıca, Ankara’nın bir tek Şam’ın devrilmesine hapsedilen politikalarla çıkmaza giren Suriye politikasında bu kez “IŞİD’le mücadele” paravanında Türkiye’nin komşusuna müdahaleye itiliyor.
Kısacası, içte “terörle mücadele” perdesinde Türkiye yakıcı terör ateşine atılıyor; yeniden Doğudan Batıya şehid cenâzeleri geliyor, kargaşaya sürükleniyor. Dışta “bölgenin IŞİD’den kurtarılması” paravanında Türkiye Müslüman komşusunun topraklarına askerî operasyonla “işgalci” durumuna düşürülüyor.
Dahası, Ortadoğu’daki mezhebî ve etnik savaş fitne ve felâketinin bir parçası haline getiriliyor. Küresel emperyal güçlerin bölge üzerindeki projelerine hizmet ediliyor…
NEDEN “ROL” ÜSTLENİYOR?
Bu konuda IŞİD, El Nusra, PYD-PKK gibi terörist unsurların cirit attığına dikkat çeken Genelkurmay eski Başkanı Başbuğ’un, “Asker Suriye’ye de sonra ne olur? Suriye, İran, Rusya ve ABD’yle mutâbakat sağlanmazsa, bir daha çıkamaz” ikazı oldukça çarpıcı.
Peki, Ankara “çözüm süreci”ni neden şantaja açık hale getirip “terörle mücadele”ye kurban ediyor, terörü tahrikle azdırıyor? Suriye’nin toprak bütünlüğü esasına dayalı, Şam’ın ve bütün tarafların katıldığı diplomatik çabalarla bu ülkedeki yangını söndürmek yerine “IŞİD’le mücadele” gerekçesiyle askerî müdahale ve “tampon bölge” benzeri mâceralarla ateşe atılması neden?
Gerçekten, göz göre göre AKP iktidarı ve müstafi hükûmet neden ecnebilerin bölge ve Türkiye üzerindeki oyunlarında “rol” alıyor “taşeronluğu”nu üstleniyor? Ne zoru var?