Ankara’da siyasî iktidarın Suriye’ye müdahaleye ısrar ettiği ve hatta koalisyon denklemlerinin de bu hesapla kurulduğu belirtiliyor. Türkiye adım adım Suriye’deki savaşa müheyya hale getiriliyor.
Lider tâlimatıyla MHP’nin Meclis Başkanlığında muhalefetin adayına destek vermeyip iktidar adayının seçilmesine sebebiyet vermesinin altında “Suriye plânı” olduğu ve hatta hükûmetin Suriye’ye girme hevesini kamçıladığı açık açık konuşuluyor.
Gelinen noktada, MHP’li vekillerin boş oy vermekle AKP’ye arka çıkıp adayını seçtirmesinin muhtemel bir AKP-MHP “savaş ve müdahale koalisyonu”na zemin oluşturduğu tartışmaları ortasında, Bahçeli’nin Suriye’ye askeri müdahalede Saray ve hükûmete “Türkiye, hiçbir uluslar arası kararı ve desteği beklemeden nefsi müdafaa için Suriye”ye girin!” çağrısıyla açığa çıkmış.
Keza mevcut “tezkere”nin Suriye’ye askeri operasyonda hükûmetin elini kolaylaştırdığını belirtip, müdahaleyi “uluslararası hukuktan çıkan hakkı” olarak lanse etmesi bunun ifâdesi.
Tesbit şu ki, her ne kadar dünya kamuoyu önünde zâhiren karşı çıksa da, ABD ve “savaş koalisyonu” güçlerinin Suriye’ye küresel hegemonya ve çıkarları hesâbına Suriye’ye askeri operasyonla “tampon bölge” projesini Türkiye’ye ihale edip bütün bedelini de fatura etme peşindeler.
“KORİDOR” BEKÇİLİĞİ!
Hukukçular ve diplomatlar, Suriye’ye asker sevkinin sözkonusu “tezkere” ile meşru kabul edilemeyeceğini, Türkiye’nin Suriye’ye asker göndermesinin bu ülke ile savaş ilân etmek anlamına gelen yetkinin Anayasanın 92. maddesine göre yalnız TBMM’de olduğunu belirtiyorlar. Bu durumda oluşturulacak “tampon bölge”nin meşruiyetinin tartışmalı olduğuna dikkat çekiyorlar.
Evvela şu soruların doğru cevaplanmalı: Türkiye’nin iç savaş bataklığı ve kargaşası içindeki bir ülkeye askeri müdahalesinin “nefsi müdafaa” olduğuna dünya kani olacak mı? TSK hangi gerekçeyle Müslüman komşusunun topraklarına girip “tampon bölge” kuracak? Sonra hep orada kalmayacağına ve kalıcı olmayacağına göre, sözkonusu bölgenin boşaltılması durumunda hangi örgüt yerleşecek?
Cumhurbaşkanı, “Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına izin vermeyiz” diyor. Lâkin her fırsatta Kobani ile Afrin kantonlarının birleştirilmesinin engellenmesi için Cerablus çevresinde “tampon bölge”nin çoğu yabancı militanlardan oluşan IŞİD çıkartıldıktan sonra PYD’ye kalacağı bir gerçek. Kuzey Irak’tan Hatay’a uzanan “Kürt koridoru” üzerinden Türkiye sınırında Erdoğan’ın “izin vermeyiz” dediği kantonlardan oluşan “devlet”in altyapısını oluşturacağı ortada.
Özetle, Suriye’nin kuzeyden bölünmesiyle mezhebî ve etnik parçalanmasını tetikleyecek askeri müdahale ve “tampon bölge”, Irak işgalcisi ABD ve İngiltere’nin başını çektiği küresel işgalci güçlerle İsrail’in hegemonya ve çıkarlarıyla güvenliğine hizmet edecek….
Ve bütün bunlar bilindiği halde, Amerikan yönetiminin Kuzey Irak petrolünü Türkiye üzerinden taşıyıp Ceyhan’da depolanmasına aracılık ederek tankerlerle başta İsrail olmak üzere dünyaya sevkini sağlayan Ankara, işgalcilerin gasbettiği petrol-enerji hatlarını Akdeniz’e ulaştıracak “koridor”un bekçiliğine soyunuyor…
ASKERÎ SEVKİYAT SÜRÜYOR
Bu açıdan Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’ın, “AKP hükûmeti, 22 Şubat 2015 tarihinde Süleyman Şah Türbesini taşıyarak ‘İsrail koridoru’nun önünü açtı. Peşmergelerin Türkiye toprakları üzerinden geçirilmesi ve Süleyman Şah Türbesi’nin 37 kilometre geri çekilmesi ile ‘İsrail koridoru’nun oluşmasına önemli ölçüde destek sağlandı” değerlendirmesi kayda değer. (Ahmet Takan, Yeniçağ, 25.6.15)
Ne var ki, bütün bunlara rağmen Saray sözcüsünün açıklamasıyla, “uçuşa yasak güvenli bölge” adı altında AKP iktidarının “tampon bölge”de ısrarı sürüyor. Seçim sonrası vekâleten duran hükûmet, on binlerce askerin Suriye’ye girmesi kritik kararına hazırlanıyor.
Bunun içindir ki, Suriye’ye müdahalenin bölgeyi mâcereya sürükleyeceği uyarılarına karşı sınıra zırhlı araçlarla askerî sevkiyat devam ediyor.
Oysa Türkiye’nin Müslüman komşusundaki iç savaş kargaşasına atılmak yerine, uluslararası toplumla meşru zeminlerde Ortadoğu’daki fitne ve tefrika ateşini söndürmeye çabalaması gerekir.
Aksi halde Ankara’dakilerin siyasî hırsları uğruna Türkiye büyük bir belâ ve felâkete düşer…