Referandum kampanyası karambolunda, birçok hayati konu yeterince tartışılamadı. 4 Nisan’da Suriye’nin İdlib ilinin Han Şeyhun ilçesinde, aralarında çok sayıda çocuk bulunan 112 sivilin öldüğü, 320’den fazlasının yaralandığı kimyasal saldırı “gerekçesi”yle, iç kamuoyunda zora giren Trump’ın emriyle Doğu Akdeniz’de konuşlu iki Amerikan destroyerinden 59 Tomahawk füzesiyle Şayrat Hava Üssü’nün vurulmasının üzerinde pek durulmadı.
Çarpıcı olan, kimyasal saldırının kimden geldiği araştırılmadan hava üssünün 59 ayrı noktadan vurulup, dördü sivil dokuz kişinin katledilmesi ve 20 uçak ile bir füze ve bir radar sisteminin tahrip edilmesiydi.
Daha vahimi, uzak yakın birçok ülke BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan ve hiçbir delil sunulmadan yapılan Amerikan saldırısına sert tepki gösterirken, Ankara’nın Müslüman komşusunun vurulmasına İsrail’le birlikte açıkça taraf çıkmasıydı.
BÜYÜK STRATEJİ VE DİPLOMASİ HATASI
Ankara’dakiler saldırıyı sevinçle karşılayıp “tam destek” veren İsrail Başbakanı Netanyahu ile aynı kulvarda yer aldı..
Daha saldırıdan önce Trump’ın “Suriye’ye müdahaleyi düşünüyorum” niyetini açıklaması üzerine “Umarım ABD’nin bu söylemi sözde kalmaz” diye Suriye’yi vurmasını talep eden Cumhurbaşkanı, Pentagon’un “bir seferlik operasyon” açıklamasına “Olumlu ama yeterli değil” diyerek Amerikan askeri müdahalesine tam destek verdi; “Lâfta kalmasın, bize ne düşüyorsa yapmaya hazırız” dedi. (Hürriyet, 8..4.17; Kanal 7, 6 .4.17)
Keza Dışişleri Bakanı, bir yandan “siyasi çözüm” derken, diğer yandan yüksünmeden “Bu saldırı yetmez” çağrısıyla ABD’nin Suriye saldırısını açıkça destekleyip devamını istedi.
Görünen o ki, AKP iktidarında Ankara, 600 bin insanın katledildiği, nüfusunun üçte birine varan on milyon Suriyelinin göçe zorlandığı, ülkenin topyekun harap edildiği vartada, hâlâ bilinen yanlış ve ufuksuz politikalardan vazgeçmiş değil.
Şimdi de ecnebilerin “kirli plânları”na endeksli yanlış politikalarla, Astana ve Cenevre süreçlerinde önemli ve olumlu mesafenin alındığı ateşkes, barış ve çözüm çabalarını toptan berhava edecek ve Suriye’yi daha dehşetli bir iç savaş kargaşasına sürükleyecek dış müdahaleye çanak tutuyor.
Deneyimli diplomatların tesbitiyle, “Trump’tan ziyade Trump’çı” kesilen Ankara, iyi bir analiz yapmadan saldırıya tam destekle vahim bir strateji ve diplomasi hatasına düşüyor.
AMERİKA VE İSRAİL’İN YANINDA!
Ankara neden Amerikan-İsrail çizgisinde yer alıyor?
Temelde bir “Amerikan - İsrail projesi” olan ve İsrail’in güvenliği ve “arz-ı mev’ud (“vaad edilmiş topraklar”) hedefine hizmet maksadıyla bölgede Irak’tan sonra Suriye’yi de tasfiye projesine Ankara’dakiler neden bu denli hahişkâr?
2003’teki Irak’ı işgaline gerekçe gösterilen “kimyasal kitle imha silâhı” iddiasının asılsız olduğunu BM Genel Kurulu kürsüsünde dile getiren dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’in itirafı ortada iken, Ankara neden Suriye’de de benzer isnatlarla Amerikan saldırısına tahkik etmeden destek veriyor?
Sonra Çavuşoğlu’nun Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’a telefonda “kimyasal saldırıyla ilgili tarafsız uluslararası araştırmanın yapılmasına çalışacakları”nı söyler ve Putin’le görüşen Erdoğan saldırının “bir bağımsız kurulca araştırılmasını” kabul ederken ABD saldırısına verilen açık desteğin izahı ne?