Güneydoğu’da terör operasyonları ve çatışmaların sürdüğü, Türkiye’nin Suriye’deki bazı hedefleri vurduğu süreçte Ankara saldırısı öncelikle terörle mücadeleyi gündeme getiriyor.
Doğrusu, tam Güvenlik Zirvesinin Saray’da toplanacağı saatlerde yapılan bombalı saldırı öncelikle istihbarat ve güvenlik zaaafiyetiyle önleyici kontrol yetersizliğini söz konusu ediyor.
Tam da mesâî çıkışı askerî servis konvoyunu hedef alan ve asker-sivil 28 insanımızın can verdiği, bir o kadarının da yaralandığı patlamanın “Devlet Mahallesi”nde olması dikkat çekici.
Gar önündeki canlı bombaların “Ankara’nın göbeği”nde kendilerini patlattığı saldırıdan dört ay sonra, en az 150 kilo patlayıcı yüklü bir aracın, Genelkumay, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı, Meclis ve Başbakanlık gibi stratejik devlet kurumları arasındaki “Ankara’nın kalbi”nde patlatılması birçok yönüyle ciddî kırılmaları ele veriyor.
Ve 20 Temmuz’daki Suruç canlı bomba patlamasında 33, 12 Ekim’deki canlı bomba saldırılarında 103, 12 Ocak’ta İstanbul Sultanahmet’te 15 kişinin katlinin gerçek azmettirici ve fâillerinin bulunmadığı vartada, önceki saldırılarda olduğu gibi daha ilk saatte RTÜK’çe “yayın yasağı” konulan son bombalı saldırının da karambolde kaybolmasından endişe ediliyor.
“200 TON BOMBA” İTİRAFI
Bilindiği gibi, gar saldırısının birçok alâmetiyle IŞİD’den geldiğinin ortaya çıkmasıyla bu örgüte operasyon beklenirken, hemen akabinde Ceylanpınar’da iki polisin bir evde hunharca esrarengiz öldürülmeleri üzerine, PKK’nın Kuzey Irak kamplarına sınır ötesi hava harekâtı yoğunlaştırıldı.
Fidan’ın dönemin Başbakanı Erdoğan’ın da özel temsilcisi olarak katıldığı Oslo’da PKK ile yapılan müzâkerelerde MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, muhataplarına “Silâhları, bombaları nerede sakladığınızı biliyoruz” demişti.
Terör örgütünün en az 17 ilçeye silâh depoladığı, “şehir savaşı” için şehirlere silâh yığınağı yaptığı; tonlarca patlayıcıyı nerede depoladığı, hangi mahallelere yığınak yaptığı, hangi örgüt mensuplarının evlerinde silâh saklandığının güvenlik mercilerince bilindiği iktidar medyasında yazıldı. Kalaşnikof ve pompalı tüfekle çeşitli tip ve ebattaki tabancalarla, başta el bombası olmak üzere muhtelif patlayıcıların özellikle Hakkâri, Şırnak, Ağrı gibi illerle Nusaybin, Cizre, Silopi gibi ilçelerde saklandığı tek tek belirtildi. (Sabah, 8.8.15)
En son AKP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ da “Yaklaşık 200 ton bombayı şehirlere doldurdular” dedi. (Milliyet, 12 2.16)
Vakıa şu ki, bu süreçte bölgede şehirlerin altını âdeta cephanelik haline getiren söz konusu silâhların ve patlayıcıların ortaya çıkarılması yerine, terör örgütünün eylemlerine tepeden “tâlimatlar”la “resmen” göz yumuldu. Cumhurbaşkanı’nın ikrarıyla valilere, güvenlik güçlerine “karışmayın!”emriyle terör örgütünün palazlanmasına fırsat verdirildi.
NEDEN ÖNLENMEDİ?
Güvenlik güçlerinin “290 operasyon talebi”nden ancak birkaçına izin verildi, yüzlerce “operasyon talebi” geri çevrildi. “Çözüm süreci”nde terör örgütünün kimlik kontrolü yapıp, haraç toplayıp, şantiye basıp, iş makinelerini yakıp, hendek kazıp, heykel dikip, kimlik kontrolü yapıp, adam kaçırıp, bayrak indirip bölgeyi âdeta teslim almasına seyirci kalındı.
Gerçek şu ki, her gün 2-3-5 şehidin geldiği, en son Diyarbakır’daki hâin tuzakta altı askerin katledildiği vasatta son bombalı saldırının, Türkiye’nin Rusya’dan İran’a, Irak’tan Suriye’ye, bütün komşularıyla kavgalı olduğu, bir yandan Sur, Cizre, Silopi’den sonra s İdil ve Nusaybin’de sokağa çıkma yasağının konulup operasyonların başlatıldığı sırada meydana gelmesi çarpıcı.
Son dönemde terörün tırmanması vetiresine bakıldığında, öncelikle 7 Haziran seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı’nın “Dolmabahçe mutâbakatı”nı tanımayıp “masa”yı devirdiği ve 1 Kasım sath-ı mâilinde “çözüm süreci”nin “buzdolabına kaldırıldığı”, içte PKK’ya operasyonlar devam ederken, dışta top atışlarının sürdüğü vetirede, son saldırıyı yapanın PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye mensup bir terörist olduğunun belirtilmesi düşündürücü.
Böyleyse, Suriye’nin bir kentinden bir bombacı nasıl elini kolunu sallayıp Ankara’nın en kritik noktasına kadar gelerek bu bombayı patlatıyor? Sınırdan başkentin ortasına gelinceye kadar nasıl fark edilip önlen(e)miyor?
Asıl sorulması gereken sorulardan biri bu…