Her gün yeni şehit haberleri gelirken, Ankara’da siyasî manevralar atbaşı gidiyor.
Bir yandan sonucu önceden belli “temâyül yoklaması”nda parti tabanının görüşünü almak yerine, partililere ve milletvekillerine “Reis’in işâretidir!” denilerek telkin edilen Binali Yıldırım “büyük bir mütâbakatla” denilerek daha baştan “kurucu liderleri Erdoğan’la tam uyumlu çalışma” taahhüdünde bulunan yeni “genel başkan ve başbakan” adayı seçiliyor.
40 bin polisin sırf görevlerini yaptığı için kıyım ve sürgüne uğramasına; kararlarından dolayı hâkim ve savcıların mesleklerinden ihraç edilerek tutuklanmasına; çocuk yuvalarının, dershanelerin, kreşlerin, özel okulların kapatılmasına; kermes düzenleyen, burs dağıtan eğitimcilerin derdest edilmesine; onbinlerce kişinin çalıştığı şirketlere, fabrikalara kayyım atanarak el konulmasıyla içlerinin boşaltılmasına rağmen, “paralel yapıyla yeterince mücadele edilmediği” isnadıyla harcanan Başbakanın ardından.
“BAŞKANLIĞA” ZEMİN…
Keza “darbelerin yargılandığı”, “vesâyetle mücadele edildiği” sözlerine rağmen, başta 12 Eylül ve 28 Şubat olmak üzere, demokrasiyi katleden darbelerin yargılanması tek tek ıskartaya çıkarılırken; yine başta “Ergenekon” ve “Balyoz” olmak üzere “darbeye ortam hazırlama” ve “darbeye teşebbüs” dâvâları tasfiye edilirken, “paralel” operasyonlarının daha da şiddetleneceği tehdidi savruluyor.
Özellikle “terörle mücadele” vaadiyle kazanılan 1 Kasım seçimlerinden sonra son beş aydır 500’den fazla şehidin verildiği, yüzlerce vatandaşın terör eylemlerinde can verdiği süreçte, “başkanlık” için uğraşılıyor.
MHP’nin kongresine müdahale edilerek, mevcut yönetimin kalmasının teminine çalışılıyor. Bahçeli’nin son günlerde peşpeşe sinyalini verdiği- MHP ile koalisyona gidilebileceği belirtiliyor.
Erdoğan’ın üç yıldır hararetle istediği “başkanlık” ısrarla gündeme dayatılıyor.
“Dokunulmazlıkların kaldırılması” paravanında “başkanlık projesi”ne zemin hazırlanıyor…
TÜRKİYE OYALANIYOR…
Bütün demokratik sistemlerde “kürsü dokunulmazlığı”yla kayıtlanan “yasama dokunulmazlıkları”nda halka karşı “bütün dokunulmazlıkların kaldırıldığı” propaganda edilirken, iktidar partisi sözcülerinin “Hepsini kaldıralım, el mi yaman bey mi yaman görelim; hodri meydan!” çağrılarının aksine algı operasyonuyla kamuoyu yanıltılarak “dokunulmazlıkların kaldırıldığı” pompalanıyor.
Oysa bunun için Meclis’te bir oylama veya referanduma ihtiyaç olmadığı ortada. Mevcut mevzuatla ve İç Tüzük’le “ağır cezâyı gerektiren suçüstü hali” bağlamında Anayasanın 76. maddesindeki “milletvekili seçilme yeterliliği”ne engel teşkil eden “zimmet, ihtilâs, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihâle ve alım ve satımlarda fesat karıştırma” ile “terör eylemlerine katılma ve tahrik ve teşvik suçları”ndan biriyle ilgili” dokunulmazlık dosyaları Meclis’te ele alınabilecekken, demokratikleşmenin gereği olan “yasama dokunulmazlığı” da ince siyasî hesâplara kurban ediliyor.
Kısacası, Türkiye’nin başta artan terör, iflâs eden “Suriye politikası”yla açığa dış politikadaki çıkmazı, AB ile ilişkilerin tıkanması, ekonomideki kırılganlık ve işsizlik olmak üzere bir yığın sorunu karşısında, ardı ardına devreye konulan siyasî rant hesâplı senaryolarla Türkiye oyalanıyor…