İbadet ve duâ mevsimi olan Ramazan’ın, şarkılı-danslı “Ramazan etkinlikleri”yle dejeneresi, toplumdaki ahlâkî dejenerasyonun bir tezâhürü.
Ahlâkî aşınma, içki ve uyuşturucu kullanımının son artarak sokaklara, okul kapılarına kadar düşüp ilkokul seviyesine kadar inmesi, halkın umudunu sömüren şans-bahis ve talih oyunları, toto-loto, kumarın hâlâ bizzat devlet eliyle çoğaltılarak oynatılması; buna bağlı olarak çeşitli psikolojik hastalıkların tırmanması, âilede başlayan travmalar, suç oranlarında ürküten artışla toplum ahlâkî kaosa sürükleniyor.
Türkiye’nin suç tablosu ve ahlâkî çöküş devlet kurumlarının raporlarıyla belgeleniyor. Cezaevlerindeki nüfusun resmî rakamlarla yüzbinleri aşarak dolup taşması ve son yedi yılda otuz yılda biriken suçlu sayısının iki katı hükümlü ve tutuklunun ceza infaz kurumlarını doldurması, Türkiye’deki sosyal patlamayı açığa çıkarıyor…
RESMÎ RAKAMLARLA BAŞARISIZLIK
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün Ekim 2014’teki verilerine göre, son 20 yılda Türkiye nüfusu yüzde 26 artarken aynı dönemde suç oranında yüzde 400 artışın gerçekleştiği; özellikle uyuşturucu , hırsızlık ve adam öldürme suçlarında rekor kırıldığı, yüzde 600 arttığı tesbiti, vahameti ele veriyor.
İstatistiklerin, tutuklu ve hükümlü olarak cezaevlerinde bulunan çocuk ve gençlerin oranındaki artışı yüzde 40 olarak göstermesi, keza çocuk ve gençlerin cezaevinde bulunma nedenlerinin uyuşturucu, hırsızlık, gasp ve cinâyet olması, bir diğer dehşeti açığa çıkarıyor.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 5 Ocak 2015 verilerine göre 355 ceza ve infaz kurumunda, 2014’ün ilk ayına göre yaklaşık yüzde 8 artışla 159 bin 396 tutuklu ve hükümlüyle cezaevlerinin tıklım tıklım dolduğu açıklaması, çocuk ve genç suçlu sayısının patlaması, toplumsal çürümeyi ortaya koyuyor.
Ve Ceza İnfaz Kurumlarının yıllara göre mevcutlarına ilişkin raporlara göre, cezaevlerinin son 12 yılda yüzde 300’e yaklaşan oranda dolması, Türkiye’de suçlulukla mücadeledeki başarısızlığı, resmî rapor ve rakamlarla tescil ediyor.
Son dönemde yapılan araştırmalarla ilköğretim öğrencileri arasında alkol kullanım oranı yüzde 72’ye, uyuşturucu kullanım oranı yüzde 28’e çıkmış. Gençler arasında uyuşturucu kullanım oranı son on yılda yüzde 500’den fazla artmış. Fuhuş olayları yüzde 790, çocuklara yönelik cinsel istismar yüzde 434, cinsel taciz yüzde 449 çoğalmış.
Kısacası, “popüler kültür” perdesinde, televole ve piyasa pazarı kültürü enjektesiyle toplum topyekûn bir cenderenin içine atılmış. Ve ne yazık ki,. devlet kurumları, gençlik ve rehabilitasyon merkezleri, çocuklara ve gençlere kurulan bu pusuya karşı hâlâ günübirlik geçici önlemlerle kalıyor…
HANGİ CİDDÎ TEDBİRLER?
Toplumu mânen ifna ederek sosyal patlama eşiğine getiren, manevî ve ahlâkî terbiye eksikliğiyle kıskacına aldığı gençlikte büyük boşluk ve derin dejenerasyonlara sebebiyet verdiren, şiddet ve hunharca vahşet olaylarını âdeta sıradanlaştıran, birbirini tetikleyip palazandıran suç kısırdöngüsüne karşı hâlâ hiçbir ciddî tedbir alınmış değil.
Çocukları ve gençleri uyuşturucu maddelerden uzak tutmak ve gelişimlerini olumlu yönde etkilemek için herhangi bir sosyal kurum planlaması var mı?
Türkiye’de bağımlı çocukların ve yetişkinlerin tedavisine yönelik kaç tedavi merkezi var ve bu merkezlerin dağılımı neye göre belirlenmiş? Uyuşturucu madde satıcılarının daha etkin bir şekilde takibi ve yakalanması, uyuşturucu madde satıcılarını caydırmaya yönelik olarak cezai yaptırımlar çalışması var mı, varsa ne? Emniyet’in takip/yakalama girişimleri yeterli olmadığına göre, önleyici tedbirlerin etkinleştirilmesine dair bir plan mevcut mu?
Ve en önemlisi, maddî ve yasal tedbirlerle birlikte hangi manevî ve ahlâkî tedbirler alınacak?