"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Adâlet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz”

Cevher İLHAN
15 Ağustos 2016, Pazartesi
Türkiye’de yargının siyasallaşmasıyla bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmesi, telâfisi zor yaygın yanlışlarla haksızlıklara ve hukuksuzluklara sebebiyet veriyor.

17-25 Aralık yolsuzluk - rüşvet soruşturmaları akabinde yüzlerce hâkim - savcının tutuklanıp mesleklerinden edilmesinin ardından 15 Temmuz menfur “darbe girişimi”nden bu yana 3760 hâkim ve savcının açığa alınmasıyla süren yargıdaki ihraç kasırgası, adâletin vahim vaziyetini ele veriyor. 

“Hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve tâlimat veremeyeceği; tavsiye ve telkinde bulunamayacağı” anayasal teminata rağmen Meclis eski Başkanı ve yüksek yargı temsilcilerinin ikrarıyla, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının “öldüğü”, “yargıya güvenin sıfırlandığı” vakıası ortada.

Esasen, 12 Eylül referandumunda, kamuoyundan, muhalefetten ve AB mercilerinden gelen bütün uyarılara rağmen, AKP iktidarınca, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Adâlet Bakanı ve Müsteşarı üzerinden hükûmetin-yürütmenin emrine sokulmasının, ayrıştırıp kutuplaştıran yüksek yargıdaki seçim sisteminin yargıyı çökerttiği resmen ifâde ediliyor. 

Binlerce hâkim ve savcının açığa alındığı süreçte Adâlet Bakanı’nın, HSYK’nın mevcut yapısının yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını tehlikeye attığı hayıflanması oldukça çarpıcı. (AA, 10.8.16)

AĞIR VESÂYETLE SİYASALLAŞMASI

Aslında HSYK’nın kendi içinde yaptığı seçimlerin ayrışmalara, gruplaşmalara ve kutuplaşmalara yol açıp yargıyı olumsuz etkilediğini söyleyen Bakan’ın, “İki seçim yaptık, Adalet Bakanı ve HSYK Başkanı olarak, üçüncü bir seçimi ülke ve millet hayrına yapmamalıyız; siyasî partilere ‘gelin HSYK’nın yapısını ve seçim usûlünü kesinlikle değiştirip meseleyi çözelim” yakınmasıyla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla güvenin tahkimi çağrısı, tükenişin açık itirafı. 

Bu durum, muhalefet milletvekillerinin Meclis kürsüsünde, “yargılama” görüntüsü altında siyaset ve terörle mücadele baskısıyla toplumu dizayn etme, baskılama, ötekileştirmenin sorunları daha da derinleştirip azdırdığı ikazlarına iktidarın kulak asmadığı feveranları vaziyeti ele veriyor. Ve dünden bugüne yargının ağır vesâyetler altında siyasallaşmasıyla, suçluların suçsuz, suçsuzların suçlu yaftalanıp mağdur edildikleri, iktidar – muhalefet bütün mahfillerce gerçeğin kabulü oluyor.

Bunun içindir ki, son darbeyi plânlayanlarla kalkışmaya kalkanlar “tam teşebbüs suçu”nu işlemişlerdir ve en ağır cezâ ile cezâlandırılmalılar. Ancak daha “darbe girişimi”nin peşinen “FETÖ bağlantısı”yla, sırf “mensubiyet” ya da “yakınlık” ve “irtibat” üzerinden ortaya atılan iddialarla başlatılan soruşturmalarda peşin yargısız infazla kalkışma suçuna katılmayan, hatta hiçbir haberi olmayan on binlerce sivilin gözaltına alınıp tutuklanması, 80 bine yakın kamu görevlisinin işlerinden uzaklaştırılıp binlercesinin ihrâcı, daha baştan ciddî mağduriyetlere ve haksızlıklara zemin hazırlıyor. 

Özetle, anamuhalefet Partisi liderinin uyarısıyla, “bir suçluyu yakalayalım derken mâsum bir insanı mağdur etmenin faturası ağır olur.” Suçluyu suçsuzdan ayıklamadan müthiş algı operasyonu ve manipülasyonlarla çarpıtılarak kurgulanan “soruşturmalar”/”yargılamalar” vahim sonuçlara vardırır. 

“Suçun şahsiliği” ve “aksi ispat edilinceye kadar herkesin mâsum olduğu” hukukun temel prensiplerinden sapılarak kitlelere yönelik topyekûn suçlamalar ve ithamlar tuzağa düşürür. 

Bu açıdan, ağır şâibeler altındaki yargının etkin ve kalıcı olabilmesi için parlamento ile yargının kayıtsız denetimiyle ve teftiş kurullarını baskılamaktan vazgeçilip iç denetimin sağlanması gerekiyor...

“ADÂLET, TAM HÜR VE BÎTARAFANE OLMALI”

Kısacası, Bediüzzaman’ın Kur’ânî tefsir ve tesbitiyle, “hâkim ve mahkemenin tarafgirlik şâibesinden müberrâ (uzak, temiz) ve gâyet bîtarafâne (tam tarafsız) bakması birinci şart-ı adâlettir.”

Ve “İnsanların haklarını aramaları için, hürriyet-i tamme (bütünüyle özgür ve bağımsız) olan gâyet bîtarafâne bir merci olan adliyenin (yargının) adâlet hakikati, herkesin hukukunu bilâ-tefrik (ayırım yapmaksızın) muhâfazaya sırf hak nâmına çalışmak vazifesi hükmetmelidir.” 

Zira “Hükûmetin (devletin) daireleri içinde en ziyâde hürriyetini (bağımsızlığını) muhâfaza etmeye ve tesirat-ı hariciyeden (adâlet dışı dış etkilerden) en ziyâde bîtarafâne hissiyatsız bakmakla mükellef olan elbette mahkemedir; ve adâlet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz.”

Aksi halde, “Adâlet nâmına hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.’ ‘Adliye memurları (savcılar, hâkimler), hissiyattan ve tesirât-ı hariciyeden bütün bütün azâde (hür) ve serbest olmazsa, sûreten (görünürde) adâlet içinde müthiş günâhlara girmek ihtimaliyle, adâlet noktasından tarafgirlik fikrini verip, adâletin mâhiyetini zulme çevirir.” (Tarihçe-i Hayat, 201-2; 355)

Okunma Sayısı: 2637
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı