AKPM’nin “demokratik kurumların eksik işleyişi”yle Türkiye’yi yeniden izlemeye alma kararının ardından AP’nin sert içerikli taslak raporu, Ankara’nın AB vizyon(suzluğ)unu ortaya koyuyor.
Raporda 15 Temmuz “darbe girişimi”yle mücadelenin haklılığı ve gerekliliği vurgulanırken; ardından özellikle son dönemde artan başta ifâde ve medya özgürlüğü ihlâlleri olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması kınanıyor.
Bu bağlamda, 150’den fazla gazetecinin tutuklanmasının ciddî endişe kaynağı olduğu belirtiliyor; özgür ve çoğulcu bir medyanın demokrasinin temel bileşeni olduğu hatırlatılarak bütün gazetecilerin derhal serbest bırakılması isteniyor.
Bu perdede OHAL altında on binlerce kişinin kamudan uzaklaştırılarak ihrâcının ve tutuklanmasının olumsuzluğuna dikkat çekiliyor.
MÜZÂKERELERİ ASKIYA ALMA
İdam cezâsının Türkiye’nin uluslar arası yükümlülüklerinin ihlâli olup AB üyelik müzâkerelerinin derhal sona ermesine yol açacağının altı bir defa daha çiziliyor.
Hâkim ve savcıların güçlü siyasî baskı altında olmasıyla hâkim teminatının olmadığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını ortadan kaldırdığı özellikle not ediliyor.
OHAL şartlarında yapılan 16 Nisan referandum kampanyasındaki eşitsiz ve âdil olmayan propaganda imkânları ile oyların sayım ve dökümünde sahte oya ortam hazırlayan şâibe şüphesine dair bütün usûlsüzlük iddialarının bağımsız bir değerlendirmeye tâbi tutulması talebi tekrarlanıyor.
Ve Avrupa Konseyi’nin ciddî endişelerinin paylaşıldığı belgedeki en çarpıcı husus, AB Komisyonu’na ve üye devletlere, referandumda oylanan ve yüzde 51.4 oyla geçtiği ilân edilen “anayasa paketi”nin değiştirilmeden uygulanması halinde Türkiye ile katılım müzâkerelerinin askıya alınması çağrısının yapılması. Son Anayasa değişikliğinin bu haliyle uygulanması durumunda Türkiye’nin AB standartlarından daha fazla uzaklaşacağının vurgulanması.
Bu durum, bütün ikazlara rağmen, iktidarın hiçbir demokratik sistemde örneği olmayan ve “tek şahıs hâkimiyeti”ni esas alan “cumhurbaşkanlığı hükümeti”ni inadına dayatmasının Türkiye’yi ne denli vahim vartalarla karşı karşıya bıraktığının tescili oluyor.
AB İLE AÇIK VE DOSTÇA TARTIŞMA
Bu noktada, AP’nin AB Konseyi’ne Türkiye ile demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel özgürlükler ve reformların desteklenmesi konusunda âcil zirve çağrısı büyük önem taşıyor.
Hâlâ iş işten geçmiş değil. Zira “Türkiye oturumu”nda AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda Ankara ile açık, dostça bir tartışma yapmanın zamanının geldiği değerlendirmeleri, ilişkileri onarma niyetinin işâretlerini veriyor.
AB Komisyonu adına Genel Kurul’a katılan Genişlemeden Sorumlu Üye Johannes Hahn’ın, üyelik perspektifi müzâkerelerine atıfta bulunarak, “Her iki taraf için de sinir bozucu olan mevcut durumdan uzaklaşmalıyız. Bu bir sinyal. Sanal tartışma ve acele harekete geçme tuzağına düşmemeliyiz. Türkiye bizim için jeopolitik ve insanî bağlar açısından önemli; ancak siyasî, ekonomik ve güvenlik açısından AB’ye daha fazla ihtiyacı var. Bu yüzden soğukkanlı düşünmeli ve Türkiye’yle ortak alanlarda beraber çalışmamızı sağlayacak bir paket tasarlamalıyız” sözleri bunun ifâdesi.
Ankara, Türkiye’ye kaybettirecek neticesiz polemik ve restleri bir tarafa bırakıp, her şeye rağmen AB’den gelen müsbet mesaj ve çağrılara olumlu cevap vermeli. ‘Zararın neresinden dönülse kârdır’ hesabıyla meydana gelen tahribatı tâmire çalışmalı.
Türkiye için başka yol yok…