İktidar cânibinden AB’ye veryansın edildiği vetirede, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, dünyanın AB ile ilişkilerimizin güçlü olmasına önem verdiğini belirterek, “demokratik değerlerle yönetilen AB ile müzâkerelerde ilerleme sağlarsak İslâm dünyası nezdinde daha câzip, daha güçlü bir ülke oluruz” diyor.
Ama daha evvel “AB olmazsa ‘Ankara kriterleri’ der yolumuza devam ederiz”, “ya AB ile ilişkileri nihayete kavuşturacağız ya da kendimize yeni bir yol çizeceğiz” diyen; hatta “AB’ye alternatif olarak Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gireriz”, “AB yoluna, biz yolumuza!” çıkışlarıyla defalarca meydan okuyan Cumhurbaşkanı, yine rest çekmeye devam ediyor. Dışişleri Bakanı da, “AB, Türkiye ile ilişkilerin ve diyalogun sürdürülmesinden yana” diyen Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz’un, “Ama Türkiye’deki durumun devam etmesi halinde, AB olarak ekonomik yaptırımlar dahil, bazı önlemleri düşünmek zorunda kalacağız” uyarısına “Bu tehditkâr söylemlerinin bizim için çok fazla bir önemi yok, bizi etkilemez, elinden geleni ardına koymasın; müzâkereleri durdururuz’ diyorlar; isterseniz süreci durdurun!” diye karşılık veriyor.
AB Bakanı, mağduriyet olmadığını, insan haklarının ihlâl edilmediğini iddia ediyor. Lâkin Cumhurbaşkanı’nın “at izi it izine karışmış” ikrarıyla yakındığı, Başbakan’ın her defasında “Giderilecek” sözünü tekrarladığı, isimsiz ve asılsız ihbarlarla, sonradan ihdas edilen “suç delilleri”yle 100 binleri bulan, âileleriyle milyonlara varan geniş mağduriyetler devam ediyor.
AŞIRI TEPKİLERİN MAKSADI
Özetle, kamuda hiçbir yargı kararı olmadan hukukun temel kurallarına aykırı “kriterler”le haksızlık ve hukuksuzluklarla dev ihraç dalgalarına yenileri ekleniyor.
Resmi beyânlarla OHAL KHK’larıyla 131 bin vatandaş hakkında işlem yapılmış; 70 bin 784 kamu personeli sorgusuz sualsiz yargısız ihraç edilmiş, 56 bin 575 kamu görevlisi açığa alınmış. Bir tek Millî Eğitim’de 30 bin 382 öğretmen ve eğitimci, üniversitelerde 5 bin 956 akademisyen-öğretim üyesi, Emniyet’te 10 bin 29, yargıda 3 bin 290 hâkim ve savcı, 4 bin 792 doktor ve sağlık çalışanı re’sen işinden atılıp ortada bırakılmış.
Yine HSYK’nın Adalet Bakanı üzerinden hükûmetin emrine sokulması ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı rafa kaldırılmış. Rektör seçimleri doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlanmış,
AB Bakanı, “AB müzâkerelerinin kesilmesini istemediklerini” söylüyor; ancak Ankara yine AB karşıtlarının eline bahaneler sunuyor; temel değerlerini referans alıp söz verdiği AB ile ipleri koparma noktasına getiren aşırı tepkiler veriyor.
Kısacası, AB raporundaki tesbitlere karşı siyasî iktidarın itirazlarındaki çelişkili çarpıtma ve tepkiler, Ankara’nın AB vizyonsuzluğunu ve umursamazlığını açığa çıkarıyor.
Ve bu durum, söz konusu restlerin, iktidarın 2005’ten bu yana uç veren ve her fırsatta tırmandırılan “AB karşıtlığı” ile Türkiye’nin yarım asrı aşkındır emek verdiği “AB projesinden kopma temrinleri” olduğu istifhamlarını arttırıyor…