27 Nisan e-muhtırasının arka plânı dokuzuncu yılında da hâlâ açıklığa kavuşmuş değil.
O zaman iktidar sözcüsü, “İlk defa bir hükümet, muhtıra teşebbüsüne direndi, dik durdu, böylece muhtıra, kağıt parçasına döndü” demişti; lâkin -daha sonra gece yarısı “e-muhtıra”sı hep “teğet” geçildi. En son geçtiğimiz Aralık ayında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında “şüpheli” sıfatıyla “e-muhtıra”yı bizzat kaleme aldığını ifâde eden Genelkurmay eski Başkanı Büyükanıt’ın İstanbul’daki evinde ifadesi alınmak istendi. Peşinden 5 Aralık’ta Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Talimat Bürosu’na gönderilen yazı üzerine görevli savcının Fenerbahçe Orduevi’nde giderek bu kapsamda ifade aldığı belirtildi. Ne var ki, peşinden Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nda görevli savcının gönderdiği “tâlimat yazısı”nda, Büyükanıt’a herhangi bir suçlamanın yöneltilmediği ortaya çıktı…
“E-MUHTIRA” KAYIRILIYOR MU?
Gelinen noktada, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma kapsamında Genelkurmay Adlî Müşâvirliği’ne yazı yazarak, 27 Nisan bildirisinin yayımlandığı tarihte karargâhta toplantı yapılıp yapılmadığını sorduğu haberleri çıkıyor.
Lâkin açıkça hükûmete gözdağı veren “e-muhtıra”nın sorgulanmasında ciddî bir mesâfe alınmadığı ortaya çıkıyor.
Yine hükûmetin ertesi gün “e-muhtıra”ya cevabında, “Bu açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Kuşkusuz, demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır ve Başbakana bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığının herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez” denilip Anayasa’daki sorumluluğa vurgu yapıldığı halde, “e-muhtıra”ya karşı hâlâ açık bir tavır alınmamış.
Bu durum, hükûmete “ayar” veren mevzubahis “e-muhtıra”yı gece yarısı bizzat kaleme aldığını söyleyip Genelkurmay’ın sitesine veren Genelkurmay Başkanı’nın neden sorgulanmadığını sorduruyor.
Gerçekten, iktidar partisi sözcüsünün “Bu bir muhtıradır, AKP muhtıraya mâruz kaldı. Biz hükümet olarak bildiriyi ‘muhtıra’ olarak algıladık, ona göre cevap verdik; hükümet bunu sineye çekseydi, bildiri muhtıra olarak kalmaya devam ederdi” açıklamasına karşı, Cumhurbaşkanı’nın her fırsatta “e-muhtıra’yı ‘muhtıra’ olarak görmedikleri”ni tekrarlaması tenâkuzunun sebebi nedir?
Arınç’ın “bize en az yüzde 10-15 oranında oy sağladı” dediği 27 Nisan “e-muhtırası” neden sâdece “TSK’nin laiklik hassasiyetlerini kamuoyuna bildiren bir bildiri” olarak geçiştiriliyor?
HÂLÂ “SIR” VE SÜRÜNCEMEDE
Ve “e-muhtıra”dan bir hafta sonra -5 Mayıs’ta- dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Büyükanıt’la başbaşa Dolmabahçe görüşmesi “Benimle mezâra kadar gidecek” sözüyle sır olarak kalırken, “muhtıra” olduğunu söyleyenlere tepkisi işin içinde bir “iş” olduğuna dair soru işâretlerini çoğaltıyor.
Ayrıca, hükûmetin reddettiği bildiriyi kaleme alan Büyükanıt ‘a diğer Genelkurmay başkanlarından farklı olarak Bakanlar Kurulu’nca “Üstün Hizmet Madalyası” verilmesi ve emekliliğinde kullanmak üzere son model zırhlı bir Audi A8 tahsisinin “sırrı” ne?
Sonuçta, başta Adalet Platformu Başkanı’nın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 12 Eylül darbesi, 28 Şubat ve 27 Nisan sorumluları hakkındaki suç duyurularıyla başlatılıp ‘’suç yeri Ankara olduğu’’ gerekçesiyle 2012’de ‘’görevsizlik’’ kararıyla özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine gönderilen dosyanın akıbeti de hâlâ sürüncemede ve belirsizlikte…