Seçim öncesi Cumhurbaşkanı ve AKP hükûmetinin isteği üzerine açıklanması iki defa ertelenen Türkiye’nin 2015 AB İlerleme Raporu’ndaki tesbitler, sadece 2014’ten bu yana hâkim ve savcıların siyasî baskı altında kaldığı, yargı bağımsızlığına saygının yargıçlar eliyle zarar gördüğüyle kalmıyor.
Yolsuzlukla mücadelede son yıllarda hiçbir ilerleme kaydedilemediği, özellikle “paralel yapı’yla mücadele” perdesinde önemli yolsuzluk dâvâlarında soruşturma ve kovuşturmanın siyasî iktidarın müdahale ve etkisine açık hale getirilmesi yasal-kurumsal dayatmaların endişesiyle kalınmıyor.
Medya üzerindeki artan baskıdan şikâyet edilen raporda, son iki yılda ifâde özgürlüğüne vahim saldırıların görüldüğü, yazar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan dâvâların kaygı verici olduğu; mahkeme kararı olmaksızın hükûmetin internette muhtevasını engellemesinin hak ve özgürlükleri baltaladığı uyarısıyla yetinilmiyor.
Bu bağlamda, başta “ihtilâl anayasası” ile yasaların Avrupa’nın demokratik kriterlerine uymadığı, 12 Eylül darbesinden kalma yüzde 10’luk seçim barajı siyasî partiler ve seçim yasalarıyla, AKP hükûmetinin geçtiğimiz dönem inadına ve ısrarla dayattığı Terörle Mücadele Yasası, İç Güvenlik Yasası benzeri temel hak ve hürriyetleri tahrip eden, toplumdaki kutuplaşmayla gerginlikleri derinleştirip yaygınlaştıran yasalara dikkat çekiliyor…
“KISMEN ÖZGÜR ÜLKELER” ARASINDA
Esasen, önceki AB raporlarında bildirilen AB perspektifine aykırı olarak devlet istihbaratına olağanüstü dinleme ve operasyonel yetkiyi veren yeni “MİT yasası”, adlî kolluk yönetmeliğinin tağyiri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısıyla oynanıp yargının yürütmenin emrine sokulması, seçim sisteminin tâdiliyle siyasetin demokratikleşmesi çağrıları dikkate alınmadı.
Türkiye’de hukuka - yargı bağımsızlığına müdahale edildiği, Cumhurbaşkanı’nın demokratik çoğulculuğa karşı son derece sert mücadele yürüttüğü, medyaya operasyonlarla bağımsız medyanın baskı altına alındığı, gazetecilerin sansürlendiği, ifade özgürlüğünün internet kısıtlamalarıyla ihlâl edildiği, özgürlüklerin kısıtlandığı, bankaların batırılmak istenmesi ve paraların “sıfırlanmak” istenmesi uyarıları hiçe sayıldı.
Gerçek şu ki, onbinlerce polisin, Emniyet mensubunun sürgün ve kıyıma uğratılması, iki bin beşyüz hâkim ve savcının görevlerinden alınıp yerlerinin değiştirilmesi, “darbe dâvâları”yla yolsuzluk ve rüşvet yargılamalarını yapan savcı ve hâkimlerin dosyalarının ellerinden alınması, meslekten ihrâçları ve tutuklanmaları, Türkiye’de yargıyı çökertti.
Keza usûlsüz kamu harcamalarına, ihâle fesadlarına ve israfa dair Sayıştay denetçi raporlarının Meclis’e gönderilmeyip, millet adına devletin denetlemesi engellendi. Şeffaflıktan ve hesap verirlikten uzak denetimsizlikle yolsuzlukların soruşturulup yargılanmaması Türkiye’yi 195 ülke arasında “kırık notu”yla “demokrasi standardı”nda “kusurlu demokrasiler”in altına “karma demokrasiler” ve “kısmen özgür ülkeler” arasına soktu.
“ANKARA KRİTERLERİ”NİN AKIBETİ
Şu garabete bakınız ki, “yeni Türkiye” ve “ileri demokrasi” iddialarına karşı, halen “askerî işler” ve harcamalar denetlenemiyor ve halen yargıda “sivil-askerî” çift başlılık devam ediyor. Siyasî iktidardan gelen bütün “ileri demokrasi” tumturaklı iddialarının aksine, 12 Eylül darbesinden kalma 600’den fazla antidemokratik yasa hâlâ yürürlükte.
Bundandır ki, demokratikleşme reformlarının durduğu önceki “ilerleme raporları”nda da iletilmişti. Türkiye’ye “hibrit (melez) demokrasi” konumuna düştüğü ikazları yapılmıştı. “Dünya demokrasi endeksi” araştırmasında, 167 ülke arasında Türkiye daha da gerileyerek Nikaragua’yla 89. sırada. Honduras, Tanzanya, Uganda, Sierra Leone, Haiti’yle aynı kategoride yer alıyor. Görünen o ki, daha önce bir yandan “Türkiye, tarihî, coğrafî ve kültürel bakımdan Avrupa’nın doğal ve vazgeçilmez bir parçasıdır. AB’ye tam üyeliği Türkiye’nin stratejik hedefidir” açıklamasına karşı, diğer yandan “Batı kulübü” gören zihniyetinin nüksetmesiyle bu gerçekleri bildiren AB’ye en üst düzeyde defalarca rest çekip efelenen ve “AB bizi alır mı, almaz mı’ böyle bir derdimiz yok! AB olmazsa ‘Ankara kriterleri’ der devam ederiz” garip tezâtlı politikalar bu hale düşürmüştür.
Bu açıdan Ankara’nın, AB’nin İlerleme Raporu’ndaki ikazları ciddiye alması; öncelikle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla yolsuzlukla mücadelede Emniyet ve mahkemenin bağımsızlığının teminat altına alınması, ifâde ve medya özgürlüğünün sağlanması büyük önem taşıyor.
Demokratikleşme, ifâde özgürlüyle hak ve hürriyetlerle topyekûn restorasyona buradan başlanmalıdır. Aksi halde Türkiye demokrasi ve özgürlüklerde daha da geriler…