Her yıl Ekim ayında yayınlanan Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’nun açıklanması, seçim öncesi bizzat Cumhurbaşkanı’nın devreye girmesiyle seçim sonrasına ertelendi.
Buna karşılık, Avrupalı liderlerce 3 milyar avroluk bir yardımla Suriyeli mültecilerin Türkiye’de tutulması, Avrupa’ya gelişlerinin önlenmesi kararlaştırıldı.
Daha önce her fırsatta Avrupa ülkelerinin sığınmacıları kabul etmediğinden yakınıp veryansın eden Cumhurbaşkanı’nın dayatması ve “geçici seçim hükûmeti”nin onayıyla Suriye’deki iç savaşta baştan beri yanlış politikaların büyük bedelini ödeyen Türkiye yeni faturalar ödemek zorunda kaldı
Bütün bunlar, 1 Kasım seçimi sath-ı mailinde “AKP’nin tek başına iktidarı” uğruna yapıldı. Seçime giderken, 13 yıllık AKP iktidarında AB projesindeki vaziyetinin ortaya çıkmaması ve seçim sonuçlarını etkilememesi hesâbına Türkiye ağır yüklerin altına sokuldu.
Zira raporda öncelikle 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturma ve yargılanmaların engellenmesi, soruşturmaları ve yargılamaları başlatan Emniyet mensuplarının kıyıma uğratılması, savcı ve hâkimlerin görevlerinden alınarak dosyalarının ellerinden alınması, hatta mesleklerinden ihraç edilip tutuklanmalarıyla açığa çıkan kırılganlıkta, “yolsuzlukta mücadelede Türkiye’nin yetersiz olduğu” vurgulanıyor…
YOLSUZLUKLAR VE YARGIDA ÇÖKÜŞ…
Bu meyanda açık bir ifâde ile “Türkiye’de yolsuzluk yaygınlaştı” denilirken, yürütmenin üst düzey yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturmalarına yersiz müdahale ve tesirinin önemli endişe kaynağı olduğu belirtiliyor.
Bundandır ki, Türkiye’nin Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “yıllık yolsuzluk indeksi”nde sert düşüşle en az yolsuzluk bulunan ülkeler listesinde 53’üncü sıradan 64’üncü sıraya gerilediği, “yolsuzlukla mücadele stratejisi” hedeflerine ulaşamadığı yazılıyor.
Yolsuzluklarla mücadele için “yargının bağımsızlığının güçlendirilmesi” bir yana, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) hiçbir demokratik ülkede benzerine rastlanmayacak biçimde Adalet Bakanı üzerinden doğrudan yürütmeye bağlanmasıyla bağımsızlığı ve tarafsızlığının berhava edilmesi, Bakan’ın hâkim ve savcılara yönelik disiplin soruşturmalarında veto hakkına sahip olmasının yargıyı peşinen çökerttiği nazara veriliyor.
Yine buna bağlı olarak, özellikle “2014 raporu”nda ciddî eleştriler getirilen yargıda geriye gidildiği uyarısı dikkat çekici. Bu konuda, “yargının bağımsızlığı ve güçler ayrılığı ilkesinin belirgin şekilde altı kazındı. Yargıç ve savcılar güçlü siyasî baskıya mâruz kaldı. Hükûmetin, devlet içinde olduğu iddia edilen paralel yapıya karşı başlattığı kampanya zaman zaman yargının bağımsızlığına tecâvüz edilerek aktif şekilde sürdü” tesbiti oldukça çarpıcı. (Hürriyet, 1.11.15))
“İLERLEME(ME) RAPORU”
Aslında AB İlerleme Raporundaki tesbitler, Türkiye’de de teyid edilmekte. AKP’li Meclis Başkanı Çiçek’in, geçen yıl, mahkemelerin ve hâkimlerin görevlerindeki bağımsızlığını, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisini kullanmalarında hâkimlere emir ve tâlimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı”, “yasama ve yürütme organları ile idârenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve yerine getirilmesini geciktiremeyeceği” hükmünü getiren “Anayasa’nın 138. maddesi bu memlekette ölmüştür” şikâyetinin anlamı bu. (Gazeteler, 3.1.14)
Keza, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Kılıç’ın dikkat çektiği gibi, “En büyük hasar, toplumun vicdanı olan yargının intikam aracı olarak kullanılmasıyla hukuk güvenliği alanında oluyor. Yargının, Anayasa, yasa ve vicdani kanaati sonucu oluşması gereken yorum ve kararları kendini bağımlı hissettiği vesâyet odaklarının emir ve direktifleri doğrultusunda seleksiyona tabi tutuluyor. Ağır bir vicdan yolsuzluğu suçu işleniyor” değerlendirmesi bu gerçeği doğruluyor.
Bunun içindir ki, rapordaki “siyasî kriterler”de, demokratik reformların dayatılan “hızlı seçimler” ve siyasî kutuplaşmanın etkisiyle yavaşladığı, daha önce yapılan bazı düzenlemelerin, sürekli tekrarlanan taahhütler, hukukun üstünlüğü, ifâde ve toplanma özgürlüğü gibi alanlarda kabul edilen AB standartlarına aykırı yasalarla dengelenip işlevsiz hale getirildiği kaydediliyor.
2015 İlerleme raporu taslağında, öncelikle yolsuzluk ve yargının durumundan “siyasî kriterler”in başında gelen ifâde özgürlüğüne ve basına baskı başta olmak üzere, demokratik hak ve hürriyetlere dair ciddî sert tenkitler yapılıyor. Bu bakımdan bu yılki İlerleme Raporu da tam bir “ilerlememe raporu”.