15 Temmuz’un istihbaratının bir tek bir istihbaratçı binbaşının ihbarıyla ortaya çıkması, “MİT’in bu ‘darbe girişimi’ istihbaratını neden yapamadı?”, ya da “İstihbaratını aldıysa neden zamanında bilgilendirmedi?”, “istihbaratını alamadıysa “MİT ne işe yarar?” sorularını gündeme taşıdı.
Keza üzerinden bir sene geçtiği halde “MİT’in Genelkurmay’a haber vermesiyle tüm kuvvet komutanlıklarına 18:30’da hareket merkezleri aracılığıyla iletilmesine rağmen, Silâhlı Kuvvetlerin komuta kademesinin önemli bir kısmının düğünlere - yemeklere dağılmış olarak enterne edilmeleri muammasında Genelkurmay’ın neden yeterince önlem almadığına derin istifhamını gündem tutuyor.
Ve bu vetirede “darbe girişimi”nin arka plânını araştırmak, “15 Temmuz”un iç yüzünü ve darbecileri ortaya çıkarmak iddiasıyla kurulan Meclis komisyonunun neden âdeta kadük bırakılıp alelâcele kotarılarak sona erdirildiğinin hiçbir mâkul izâhı yapılamıyor.
Hakikaten, “darbe girişimi”nde iktidar partisi içinde de Meclis komisyonuna gelmeleri sürecin içindeki MİT Müsteşarı ile alıkonulan Genelkurmay Başkanı neden bütün ısrarlara rağmen siyasi iktidarca komisyona çağrılmayıp milletvekillerinin sorularına cevap vermekten kaçınıldı, kaçınılıyor?
TUHAFLIKLAR VE TESBİTLER…
Bu meyanda, “darbe girişimi” önceden biliniyor muydu? “Bilgi alındığı halde neden önceden önlemedi?” istifhamları, âdeta canlı yayında halka izlettiren meş’um “darbe girişimi”ni tuhaf hale getiriyor.
Bu arada ülkede sıkıyönetim ilânına karşı halk darbeye direnişle meydanları doldururken, yurdun birçok yerindeki askeri birliğin sonradan haberdar olması garabetinin anlamı nedir?
Bir başka istifhamlı çarpıcı husus, ülke yönetimini ele geçirmek için yapılan darbede Genelkurmay Başkanı’nı rehin alan darbecilerin, sivil ve siyasi yöneticilere ilişmemeleri.
“Darbe girişimi” sabahı, binlerce yargı mensubu darbeye destek verdikleri” gerekçesiyle atılırken, on binlerce Emniyet mensubu uzaklaştırılırken, İçişleri Bakanlığı’ndan Milli Eğitim’e, Tarım’dan Çevre’ye, Diyanet’ten Devlet Plânlama’ya, TRT’den TÜBİTAK’a bütün kamu kurumlarında “irtibat ve iltisak” iddiasıyla yüz binlerce kamu görevlisi ihraç edilip tutuklanırken “darbe girişimi”nin “siyasi ayağı”nın hâlâ bulunmaması!
Bu açıdan MİT’te kritik görevler yapıp 2005-2010 yılları arasında istihbarat biriminin başında bulunan eski Müsteşar Emre Taner’in, “15 Temmuz büyük bir fâciasının sadece ve sadece FETÖ’nün ve grubunun anlayışıyla realize edilmiş bir faaliyet olamaz. FETÖ’nün boyu kısa kalır. Arkasındaki ortak küresel aklın mutlaka göz ardı edilmemesi gerekir” değerlendirmesi çarpıcı. (Sedat Ergin, Hürriyet, 27.6.17)
Keza iktidara yakın gazetecilerin değişik mahfillerde açık açık “darbe girişimi’nde Kemalist ve Ülkücü subayların da olduğu” iddialarını tekrarlamaları, 15 Temmuz’un arkasındaki iç ve dış parmaklara dair tesbitleri teyid ediyor.
SORULAR VE GARABETLER…
Vakıa şu ki, bazı gizli iç ve dış mihraklardan “destek” vaadiyle arenaya sürülen darbeciler, halkın meydanlara inmesiyle açıkta kalmışlar oyununa getirilmişler. Belli ki oyun içinde oyunların oynanmış.
Ne var ki, bu oyunlarının senaryosunun hangi ifsad şebekelerince yazılıp servis edildiği açığa çıkarılmış değil. Bu tavırla, “15 Temmuz Araştırma Komisyonu”nda araştırılmayıp apar topar örtbas edilmesinde görüldüğü gibi karanlıkta kalacağı endişeleri devam ediyor.
Gerçekten, Adil Öksüz kimdir, yakalandığı halde neden tuhaf bir biçimde serbest bırakıldı? Sonra SAT komandoları bile yakalandığı halde neden yakalan(a)mıyor? Dahası, kamuoyunda sorulan ve “burnuna kötü kokular gelen” bazı gazetecilerin bile açıkça dile getirildiği gibi, “Adil Öksüz yakalanamıyor mu yoksa korunuyor mu?”
Bütün bunların yanısıra, darbenin “siyasi ayağı” kimlerden oluşuyor? Darbe başarılı olsaydı Cumhurbaşkanı, Başbakan kim olacaktı?” Bu konularda da en ufak bir ilerleme kaydedilmiş değil. Tam tersine, bizzat siyasi iktidarca darbenin “siyasi ayağı”nın araştırılması “siyasi ayak yok” garabetiyle engelleniyor ve karartılıyor?
Gerçekten nedene 15 Temmuz’un perde arkası yeterince araştırılmıyor?