12 Eylül darbesinin cinâyetleri, açılan 210 bin dâvâda 230 bin kişinin yargılandığı, 650 bin kişinin gözaltına alınıp 171 kişinin işkenceden öldüğünün belgelendiği, cezâevlerinde 229 tutuklu-mahkûmun öldüğü, 300 kişinin şüpheli vefat ettiği, idam cezası istenen 7 bin kişiden 50’sinin idam edildiği cinayet ve kıtallerle kalmıyor.
Türkiye’nin üzerinden silindir gibi geçen darbenin kurduğu 12 Eylül sisteminin ağır tahribatı da devam ediyor. Türkiye, 35 yıldır bu ağır faturayı ödüyor ve ne yazık ki hâlâ ödemeye devam ediyor.
Darbenin dehşetli tahribatı ortada. Silâh zoruyla millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i kapatmış, anayasayı ilga etmiş, işbaşındaki meşrû hükûmeti devirmiş. Bütün milletvekilleri ve belediye başkanlarını görevlerinden uzaklaştırmış. Başta dönemin iktidar partisi Adalet Partisi olmak üzere bütün siyasî partilerin kapısına kilit vurup mallarına el koymuş; parti yönetimleri, il-ilçe teşkilâtları, il genel ve belediye meclisleri feshedilerek, süresiz siyasî yasaklar konulmuş…
Gerçek şu ki, yıllardır “Darbelerle hesaplaşılıyor, darbeciler sığaya çekiliyor” iddiaları ileri sürüldü. Ne var ki, darbenin onca tahribatına karşı, seksenini aşmış iki yaşlı emekli generalin hastane yatağında simgesel olarak yargılanmasıyla ve rütbelerinin sökülmesiyle kalındı. Darbeye çanak tutan asker-sivil bürokrasi, darbe sonrası rol alan darbe dönemi sorumluları, işkenceciler yargı önüne çıkarılmadı.
“VESÂYET” SÜRÜYOR…
Ayrıca, darbeyi hükümete haber vermeyen istihbarata, dönemin postal yalayıcılarına, darbe şakşakçısı sendikacılara, rant peşinde darbecilere temenna eden iş çevrelerine, darbeye övgüler düzen gazetecilere, medyaya soruşturma bile açılmadı.
Yine emre amade üniversitelere-öğretim üyelerine, haksız çıkarları uğruna darbecilere el-pençe divan duran fırsatçı iş adamlarına-iş dünyasına, darbeyi savunan ve “meşrûiyet” bahşeden sözde “hukukçular”a, darbeyi alkışlayan darbe teorisyenlerine “darbeye desteğin” hesabı sorulmadı.
Bütün bunların yanı sıra, 12 Eylül döneminde, siyasî partileri ve ayrıca Büyük Türkiye Partisi’ni kapatıp Doğru Yol Partisi’ni seçime sokmayan darbeci paşaların oluşturduğu Millî Güvenlik Konseyinin vetoları ve hukuksuz kararları da yargılanmadı.
Oysa ülkeyi büyük vartaya sürükleyip on yıllarca geri götüren, siyasetten ekonomiye bütün alanlarda millete bedel ödeten; baskı, zulüm ve işkenceyle topyekûn toplumu mahveden darbenin soruşturulmasının genişletilmesi gerekiyor.
Ancak en vahimi “12 Eylül darbe sistemi”nin ve vesâyetinin hâlâ sürdürülmesi…
En başta, darbecileri koruyup kollayan “darbe anayasası” yürürlükte.
Keza YÖK’ten siyaseti tahrip eden siyasî partiler ve seçim kanuna, “tavsiye” kararları devlet için “tâlimat” olarak algılanan MGK’ya, “iç düşman” icâdıyla vatandaşların tehdit unsuru olarak görülüp izlenmesi ve fişlenmesini “yasallaştıran” “gizli anayasa” Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nden (MGSB), çift başlı ve “askerî işler” gibi askerî harcamaları denetim dışı bıraktıran yargıya kadar demokrasiyi ıskartaya çıkaran bir dizi vesâyet dayatması devam ediyor.
“DARBE SİSTEMİ”NİN TASFİYESİ
İşin garip yanı, 12 Eylül darbesi lâfla kınanıp Evren’in cenâzesine katılmamakla halka “darbe karşıtı” mesaj verilirken, diğer yandan MGK’da son dönemde “paralel yapı” adı altında bir cemaat üzerinden bütün dinî cemaatler/yapılar “devletin kırmızı kitabı” MGSB’ye alınıyor “iç düşman” kategorisinde tâkip ve fişlenmesiyle “devletin öncelikli olarak mücadele edeceği “tehdit unsuru” olarak tamim ediliyor.
Hiçbir demokratik ülkede benzerine rastlanmayan yüzde 10 seçim barajı “Biz getirmedik ki kaldıralım” garip söylemiyle sırf siyasî rant hesâbına devam ettiriliyor.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı baştan aşağıya değiştiriliyor; lâkin bu kez siyasî iktidarın vesâyetine sokulan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ortadan kaldırılıyor. Kısacası, 12 Eylül’ün tasfiyesi için, halen yıkıcı tahribatı devam eden darbe sisteminin temelden tasfiyesi gerekirken, bütün iddiaların aksine 12 Eylül devam ediyor…