Uzman Psikolog/Yazar Esan Gül ile yapılan röportaj.
İslâm ve Psikoloji kitabı yıllarca birbirine zıt olarak değerlendirilen ve konumlandırılan iki konuyu ele almış görünüyor. Genel anlamda kitapta nelerden bahsediyorsunuz?
Bu kitapta insanın tabiatı, ruh-beden ve iyilik-kötülük meselesini psikolojik açıdan ele aldım ve yeni bir “psikoloji felsefesi”nin imkânlarını araştırdım. Genellikle filozoflar ve ilahiyatçılar tarafından incelenmiş olan mesele, insanlık tarihi boyunca araştırılan, üzerinde düşünülen ve tartışılan bir konu olmuştur. Mevzu insanlık tarihi kadar eski olduğu için, genel anlamda insanlığın düşünsel birikiminden faydalandım, ancak özel olarak İslâm dini ve düşüncesi bağlamında konuyu değerlendirerek, “İslâm Psikoloji Felsefesi” meydana çıktı.
Peki, İslâm ile Psikoloji arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?
İslâm hayatın anlamını bizlere açıklayan, dünya ve âhiret hayatı için insanlığa rehber olan, insanı, kâinatı, olayları, ölümü, cenneti ve cehennemi ayrıntılı bir şekilde anlatan, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (asm) kadar gönderilen her peygambere vahyedilen dinin adıdır. Bu din insanlar için huzur ve esenlik, âlemler için bir rahmettir.
Kur’ân-ı Kerîm, insan tabiatını açıklayan bir çok âyet ihtiva etmektedir. Bunlar nefsin çeşitli durumlarını nitelemekte, sapma ve ruh hastalığının sebeplerini, arınma, terbiye ve tedavi yollarını izah etmektedir. Bu durum, insanın hidayetini, yönlendirmesini, terbiye ve eğitimini hedefleyen Kur’ân’ın tabiî bir tesiridir. Nefis hakkında Kur’ân’da bulunan bu âyetler, insanın, nefsini ve değişik özelliklerini anlaması, onu terbiye etmek için sıhhatli yollara yönlendirmesi konusunda adeta kendileriyle doğruya ulaşacağı birer kılavuzdur. Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan insanla ilgili realitelerden, onun niteliklerinden, şahsiyetinin sağlıklı bir şekilde oluşumunu sağlayan psikolojik durumlardan, davranışlarını yönlendiren temel motivasyonlardan, kişiliğinin oluşum ve gelişimine eşlik eden temel faktörlerle ilgili âyetlerden hareketle, doğruya ulaşmamız pekâlâ mümkündür. İnsanın ruhsal dinginliğinin gerçekleşmesi, sonuç ve realitelerini, insanın yaratıcısı olan Allah’ın kitabından çıkaracağımız insana ait realitelerle uyumlu olan psikolojik disiplin hazırlamakla mümkün olabilir.
Psikoloji genel anlamda “ruh bilimi” olarak tanımlanır, bu bağlamda psikolojinin konuları düşünüldüğünde ne gibi benzerlikler görüyorsunuz?
Psikolojinin zihin, biliş, algı, dikkat, hafıza, hatırlama, kodlama ve geri çağırma, bilgi, imgeleme, dil, düşünme, anlama ve akıl yürütme gibi alanları incelemesi düşünülürse Kur’ân’da bahsedilen kalb ile ruh arasında vazifeleri açısından benzerlikler olduğu ortaya çıkacaktır. Kur’ân’a göre kalbin, psikolojiye göre ise ruhun vazifesi, düşünmek ve anlamaktır.
Buna ek olarak insan ruhunun temel görevinin anlama, kavrama ve düşünme olmakla birlikte öfke, üzüntü, sevgi (Allah sevgisi dâhil), korku, nefret, kıskançlık, kin, düşmanlık, şefkat ve merhamet gibi duyguların da ruhun temel görevlerinden olduğu görülmektedir.
Aynı zamanda insanın fıtratında din, yaşama sevgisi ve sahiplenme duygusunun olduğunu (Hz. Âdem’in cennetten çıkarılma kıssası), açlık, susuzluk, cinsellik ve korkunun insan hayatında önemli bir rol oynadığını, kadın, çocuk, mal ve mülkün insanlara süslü gösterildiğini, insanın aceleci, cimri ve haris yaratıldığını görmekteyiz.
Kısacası psikolojinin de Kur’ân’ın da konusu insandır ve birçok açıdan benzer meseleler üzerinde durmaktadır.
Biraz daha müşahhaslaştırırsak, psikolojik rahatsızlıklar bağlamında olayı nasıl anlamalıyız?
Psikoloji insanı bir bütün olarak anlamaya ve tanımaya çalışır. İnsan düşünce ve davranışlarından kaynaklanan bazı psikolojik rahatsızlıklara maruz kalabilir. Meselâ stres, depresyon, panik bozukluk, anksiyete, genel anlamada duygu durum bozuklukları, korkular vs. bunları daha da çoğaltabiliriz. Bu hastalıkları ilâç veya psikoterapi yöntemiyle tedavi edebiliriz.
Psikoterapi bir yönüyle insanın olumlu (cennet) ve olumsuz (cehennem) özelliklerini keşfetme, farkındalıklarını arttırma ve kendini gerçekleştirmesine yardım etme sürecedir. Bu Hz. Âdem’in yeryüzüne inmesi sonucu dünyada kendini keşfedişi ve tekrar cennete dönüş süreci olarak da sembolize edilebilir. Biz de problemleri aşmak için insanın bilinçaltına iner ve oradaki keşiflerle hastalıkları bulur, bunları bilince çıkartarak hastanın bunlarla yüzleşmesi sağlar ve tedavi ederiz.
Bununla birlikte psikoterapide didaktik tartışma, davranış değiştirme, bibliyoterapi, görsel işitsel yardımcılar ve aktivite odaklı ev ödevleri gibi pratikte uygulanan metotları da kullanırlar. Temel amaç bireylerin düşüncelerini ve hislerini değiştirerek iç görü kazanmalarına yardımcı olmak ve mantıksız düşüncelerini düzelterek onları tedavi etmektir.
Meselâ çağımızın hastalığı olan depresyonda bireyin kendisi, dış dünya ve gelecek hakkında olumsuz düşünceleri vardır ve birey kendisini yetersiz, kimsesiz ve değersiz olarak algılar. Olumsuz bir düşünce, aşırı taleplerin olduğu ve büyük engellerin hedeflere ulaşmanın önünde durduğu inanışlarda açıkça görülür. Dünya zevkten ve doygunluktan yoksunmuş gibi görünür. Depresyondaki kişinin geleceğe ait düşünceleri kötümserdir ve mevcut sıkıntıların hiçbir zaman düzelmeyeceğine dair düşünceyi yansıtır. Bu umutsuzluk, intihar düşüncesine sebebiyet verebilir. Aslında bize bu oyunu oynayan düşüncelerimizdir.
Bu noktada yanlış bilgi ve düşünceleri düzeltmek, yanlış inanışlarla mücadele etmek, hastaları uyumsuz davranış ve duygulara iten varsayımların değiştirilmesine yardımcı olmak ve daha gerçekçi ve olumlu düşünmeyi teşvik etmek tedavi için son derece önemlidir.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sonuç olarak İlâhî vahiy dünyaya iletilmiştir ve insan bu vahye muhataptır. İnsan her ne sebeple olursa olsun vahyin mesajını işitmek ister. Bu mesaj hakikatin bir parçası olarak insanda karşılık bulur ve kendi ruhunda (kalbinde) anlam kazanır. Ayrıca özgür bir varlık olarak insan, İlâhî mesajın muhatabıdır ve onu aktif bir şekilde anlamaya çalışır. Bu etkileşim insanın anlam ve tercih dünyasını şekillendirir. Burada artık kişi kendisiyle ve tercihleriyle baş başadır.