Osmanlı İmparatorluğu, 1300’den 1922’ye kadar, bugünün parçalanmış Orta Doğu’sunun perspektifinden bakıldığında inanılmaz görünen bir şeyi başarmış, huzur ve kültürel barışı sağlamıştı.
Osmanlı Mebusan Meclisi de bu barışın sürdürülebilmesi ve İmparatorlukta bulunan dil, din ve milliyetlerin temsil edilmesi amacıyla kurulmuştu. Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Arap, Arnavut; müslüman, hristiyan, yahudi ve daha birçok grup.
Bu kadar çeşitliliğin olduğu bir Meclisi kurmak, kendi içinde büyük kavgalar ve musibetler yaşamış olan topluluklar için de mümkün mü?
Yıllarca kavga etmiş ve kan dökmüş Avrupalılar bugün böyle bir meclise sahip değil mi?
Avrupa Birliği parlamentosunun nasıl bir yapısı var? Alman, Fransız, İtalyan, Polonyalı diye diye saydığımız 27 milliyetli, 24 resmi dilli bir yapının bir araya getirdiği Meclis, öyle veya böyle yıllardır işlemiyor mu?
Mebusan Meclisinin yapısını oluşturanların da birbirleriyle husumetleri vardı elbette ama aynı zamanda o Meclise gelip oturacak kadar “birlikte” değiller miydi?
“Ulus devlet” kutsalına tapan sömürgeci Avrupalılar bu çeşitliliği fitneye uygun gördü ve bundan faydalandı. İmparatorluk direniş gösterse de birlikteliğini çoktan yitirdiği için sömürgecilere yenik düştü, paramparça oldu.
O gün Batının da belası olan ulus devlet anlayışı bugün sürdürülemez bir durumda. Birçok sebebi var bunun ama kısacası şu: Biz istesek de istemesek de dünya globalleşti. Artık sermaye, ticaret ve teknoloji eskisi kadar devletlerin kontrolünde değil. Devletler bizim anladığımız şekilde eskisi kadar güçlü değil. Tüm Batıda tablo aynı: En zenginlerin serveti hızla artmaya devam ederken, krizler sonrası kemer sıkma politikaları sosyal demokrat refah devletini felce uğratıyor. Buna rağmen bu devletler akınla göç alıyor.
Nereden ve neden?
Bir önceki yüzyılda, imparatorlukların mazide kaldığı, geleceğin ise ulus devletlere ait olduğu fikri inanılmaz bir acelecilikle kabul edildi. Ancak bu dönüşümü yapanlar, sömürgeleştirilenler ile sömürgeleştirenler arasındaki ekonomik uçurumu kapatmak için neredeyse hiçbir şey yapmadı. Sömürge sonrası halkları otoriterlik, etnik temizlik, savaş ve yolsuzlukla dolu bir sürece maruz bıraktı.
Kalemle çizilmiş sınırlardan doğan bu devletleri “stabil” tutan “güçlü” adamlar ve sömürgeye devam etmek isteyenler yüzünden insanlar refahın ve bilhassa barışın olduğu ülkelere kaçıyorlar.
Globalleşmiş dünyada bir ülkede yaşanan kriz hızla domino etkisi yapıyor.
Ulus devletler bu sorunları çözebilecek yapılar değiller. Kimin içeride kimin dışarıda olduğu gibi bir ayrım üzerine kurulu olan bu devletler etnik arındırma eğilimi taşırlar. Bu onları imparatorluklardan çok daha istikrarsız kılar, çünkü bu eğilim ulusçu demagoglar tarafından sıkça körüklenebilir.
Bu yazı bir imparatorluk güzellemesi değil. Geçmişe nostaljik, bugüne değişmez ve geleceğe karamsar bakmak yanlış ve tehlikeli. Atalarımızdan miras aldığımız idari sistemin yeniliğe izin vermediğini düşünürsek, kendimizi siyasi ve ahlaki umutların azaldığı uzun bir döneme mahkum ederiz.
Bizce Mebusan Meclisinin yapısını geliştirip daha başarılı hale getiren ve tatbik eden Avrupa Birliği bu açıdan gelecek için referans noktası olmalı. Ancak eksikleri giderilmeli. Ve Orta Doğu gibi ulus devlet yapısının kana buladığı coğrafyalara da uygulanmalıdır.
Eleştiri veya önerilerle çözümün parçası olmak yerine “olmaz öyle şey kardeşim” demekle yetinenlerin vah haline.