İnsanî meziyetlerin zirvesini gösteren vefanın temelinde samimiyet, sadakat ve tevazu gibi ahlâkî hasletler bulunur.
Şairin “Dava kapısını bırak da vefâ dergâhına gel!” sözünden de anlaşılacağı gibi vefâ bulunmaz bir dergâhtır. O dergâha giren herkes huzur bulur ve memnun ayrılır. Vefa, İslâmî ve ahlâkî bir meziyettir. Beşere seviye kazandıran manevî bir haslettir. İnsanı insan yapan en önemli özelliklerden birisidir. Bu duygu, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir ölçüsüdür.
Mütefekkir Cemil Meriç’in “İnsan karakteri ne kadar kuvvetliyse, vefasızlığa o kadar az kabiliyetlidir” sözü bir hakikati ortaya koyar. Hz. Mevlana da der ki “Köpeği köpeklikten çıkartıp insana dost yapan sadakat ve vefadır. İnsanı insanlıktan çıkartıp köpekten daha aşağı yapan da sadakatsizlik ve vefasızlıktır.” Egoist insanlar sadece kendini, zevkini ve menfaatini düşünürler.
Tâif dönüşünde düşmanları Peygamber Efendimizi (asm) Mekke’ye almak istememişlerdi. İleri gelenlerden Mekke’ye girişi için kendisine yardım etmelerini istedi, kabul etmediler. Bu teklifi sadece bir müşrik olan Mut’im Bin Adiyy kabul etti ve silâhlandırdığı oğullarıyla birlikte Kâbe’ye giderek Kureyş’e; “Muhammed himayemdedir” dedi.
Peygamber Efendimizi (asm) Mekke’nin dışından alıp Kâbe’ye getirdi ve şehre girmesine yardımcı oldu. Bedir Savaşından sonra düşman esirler tartışılırken Peygamber Efendimiz (asm) “Şayet Mut’im Bin Adiyy hayatta olup da esirlerin bağışlanmasını isteseydi, fidye almadan hepsini serbest bırakırdım” dedi. (Buhari, Humus, 16)
Bir müşrike gösterilen vefâyı acaba biz kardeşlerimize gösterebiliyor muyuz? Ebû Tâlib vefat ettiğinde Hazret-i Ali (ra), Efendimize (asm) gelerek; “Dalâlet içindeki ihtiyar amcan müşrik olarak öldü!” dedi. Bu haber üzerine çok üzülen Resûl-i Ekrem Efendimiz ağlamaya başladı. Daha sonra da; “Git onu yıka ve göm!” buyurdu. (Nesâî, Cenâiz, 84)
Bediüzzaman Kosturma’da esarette iken iki ihtiyar Tatar kadını küçük bir pencereden yiyecek verir, yardım ederlerdi. Bediüzzaman “Onlar benim kurtulmama ve Risale-i Nur Külliyatı’nı yazmama vesile oldular. Bütün Tatar kabilelerini beş vakit duâma dâhil etmişim” der. Hatta 1948 zehir veren Tatar Afyon savcısına da hakkını helâl ettiğini söyler. Bu olay vefanın eşsiz misallerinden biridir…
Kırılan çay kaşığı atılıp yeni bir çay kaşığı alınınca Bediüzzaman, “Kardeşim sen biliyor musun bu kaşık benim kırk yıllık arkadaşım” diyerek o kırık kaşığı tamir ettirir ve kullanır.
Günümüzde vefâ kelimesi, adeta lügatte bir kelime ve İstanbul’da bir semt adı olarak kalmış durumda. İnsanlar arasındaki ilişkiler menfaate dayalı seyrettiği zaman “bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü askıda kalır. “Ben sana şunu yaptım, bunu yaptım” şeklindeki sözler de çirkin ve insan davranışlarının dibe vurmuş seviyesiz halidir.
İman Kur’an davasında Mehd-i Azam’ın hizmet arkadaşları olan Nur Talebelerine “en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş” olarak bakılarak saygı ve vefa gösterilmeli.
Resûlullah (sav) buyurdular ki;“Kıyamet günü, Allah öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve ‘Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığı denilir.”(Buhari, Edeb 99)