İnsanın dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi; yaratıcısını tanıma/bilme ilmiyle meşgul olması, O’nun aziz bir misafiri olduğunu anlaması ve buna göre hareket etmesidir. İnsan burada çok az kalacak bir misafir olduğu gibi, üzerinde yaşayıp gezdiği bu dünya da geçici kurulmuş bir seyrangâhtır. “O, hanginizin daha güzel işler (ameller) yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.”1
“Ölüm” bu dünyaya mahsus, değişmeyen bir kanundur. İnsan dünyada bir kere öldükten sonra ebedî bir hayat onu beklemektedir. “Ruh” ölümsüzdür. İnsanın bütün istidatları ahiret hayatını işaret eder.
Yapılan bilimsel araştırmaların ve çalışmaların bir kısmının, “ölümsüzlük” arayışı üzerine olduğunu görüyoruz. Gelecek yılların teknolojisiyle tekrar dünya hayatına döneceğini zanneden bazı insanlar büyük maliyetleri de göze alarak, cesetlerini donduruyorlar. Bunun için özel şirketler kurulmuş ve ceset bazı işlemlerden geçirilerek -196 derece sıvı hidrojen tüplerine yerleştiriliyor. Bu projeye Türkiye’den de başvuranların olduğu biliniyor. Teknolojinin çok sık üzerinde durduğu bir proje de insan bilincinin robotlara aktarılması konusunda çalışmalar. Yine buna benzer insanları ölen yakınlarıyla görüştüren oyun programları gibi birçok çalışmalara rastlıyoruz. Dünya milyarderleri bu projeleri destekliyor ve büyük servetler ödemekten kaçınmıyorlar. Ancak, biliyoruz ki ecel gelince ölümden hiçbir şekilde kaçılamaz.
“De ki, kendisinden kaçmakta olduğunuz ölüm, mutlaka size erişecektir.”2
“Nerede olursanız ölüm size ulaşır, sağlam kalelerde olsanız bile.”3 gibi ayetlerden de biliyoruz ki, hiçbir teknoloji ölümü ortadan kaldıramaz. Farklı gezegenlere de gidilse, ölümden kurtulmak için çeşitli ilaçlar da denense, ecelden kaçış olmayacaktır. “Her nefs ölümü tadacaktır.”
Dünyada daha uzun ve sağlıklı yaşamak için elbette tıbbî çalışmalar yapılmalı, çare ve ilaçlar bulunmalıdır. Bu ayrı bir meseledir. İnsanın aklı ve imanı da varsa dünyada ne kadar yaşasa; ibadet, tefekkür ve iyilikler yapsa, ahireti için kârdır. Ancak; ahirete inanmayan, parayı ve gücü elinde bulunduran birtakım insanların ölmemek için yaptıkları harcamalar ve çalışmalar beyhudedir.
Simülasyonda mıyız?
Tartışılan ayrı bir konu da gelişmiş bir simülasyonun içinde bulunduğumuz. Bunu ileri sürenler de ikiye ayrılıyor. Bir kısmı, bir üst aklın ya da başka gezegenden bir hacker’ın bu oyunu kurduğunu, bizim de onun içindeki oyuncular olduğumuzu söylüyor. İkinci kısım ise, Allah’a ve ahirete inananlardan oluşuyor. “Dünya bir oyun ve oyalanma yeridir” ayetine de dayanarak “Evet bir simülasyondayız, Allah’ın bir simülasyonundayız, ölünce gerçek hayata gözlerimizi açacağız.” diyorlar. Böyle bakıldığında doğrudur. Elbette kâinatı Allah’ın bir yazılım programı olarak düşündüğümüzde, biz de bu program içinde yer alan kâinatta ne varsa içinde barındıran daha küçük bir yazılımız.
Hayatı büyük bir sahne, gösteri yeri olarak düşündüğümüzde de, yazılmış olan filmimizin oyuncusuyuz, karakteriyiz. Bu kısa hayatta yaptığımız tercihler, seçimler, iyilikler, kötülükler en küçüğünden en büyüğüne kadar kayıt altına alınıyor, saklanıyor. Eğer “Hayat simülasyondur.” diyenlerdeki bu fikir ahiretin varlığına iman etmeye götürüyorsa evet simülasyondur da diyebiliriz. Adı ne olursa olsun, bu hayat; oyun, rüya, simülasyon, geçici bir konaklama yeri, bir an, bir hayal, bir ticaret, bir pazar yeri, bir geçit töreni gibi geçici bir imtihan salonudur. Ahirete hizmet için kurulmuş seyyar bir fabrikadır. Ölünce hakikî ve ebedî bir hayata uyandığımızda karşılaşacağımız hayat, buradaki çalışmamıza ve hizmetimize göre olacaktır.
Dipnotlar:
1. Mülk Suresi 2. ayet., 2. Cuma Suresi 8. ayet., 3. Nisa Suresi 78. ayet.