Türkiye’de bir “Demokrasi Bayramı”nden söz edilecekse şayet, işte o bayramın yıldönümü bugündür: 14 Mayıs.
Büyük Türkiye, 1876’da Meşrutiyete (Demokrasiye) geçmiş olmasına rağmen, demokrasinin ruhunu incitmeyen hür ve serbest bir seçim ilk defa 14 Mayıs 1950’de yapılabildi. Ondan önceki 75 sene ile 1980 Darbesindeki sonraki şu 45 sene boyunca yapılan seçimlerin hiç biri için hür, serbest, âdil ve eşit şartların sağlandığını söyleyemiyorsunuz.
27 Mayıs Darbesi ile 12 Mart Muhtırası sonrasında süngülerin gölgesinde yapılan seçimler için de aynı şeyleri söylemek mümkün.
Buna göre, aradan geçen 150 senelik demokrasi tarihimizde içimiz rahat bir şekilde takdir ve övgü ile yâd edebileceğimiz hür ve demokratik seçimlerin yekûn ömrü 15 seneyi geçse bile, ne yazık ki 20 seneyi bulmuyor. Geri kalan kısmın hemen tamamı ya darbe veya muhtıra gölgesinde, ya ucûbe tek partili sistemin cenderesinde, ya da devletin bütün imkân ve enstrümanlarının bir partinin lehinde kullanıldığı mide bulandırıcı hukuk ve demokrasi dışı uygulamalar şeklinde geçti. Haliyle, bunlarla övünecek halimiz yok ve olamaz.
*
Öte yandan, vaktiyle Türkiye’ye hürriyet havasını teneffüs ettiren ve demokrasi bayramını yaşatan “Demokrat misyon” hareketinin, bugün itibariyle Meclis’te hakkıyla temsil edilemiyor olması, ayrı bir hüzün ve üzüntü kaynağı.
Oysa, bu ülkede misyon sahibi olmuş diğer bütün partiler dün olduğu gibi Meclis’te bugün de temsil ediliyor: Halkçılar, Milletçiler, Türkçüler, Kürtçüler, Millî Görüşçüler, vesâire…
Hatta, bu misyon hareketlerinden bazıları var ki, Meclis’te birden çok parti ile temsil edilmeye devam ediyor.
Biricik tâlihsizlik, ne yazık ki “Demokrat misyon” adına görünüyor. Adres ve tabela dışında tesirli bir varlığından söz etmek imkânsız.
12 Eylül Darbesinden sonraki hemen bütün dönemlerde içten-dıştan örselenen bu misyon hareketinin ülke genelinde ve özellikle Meclis çatısı altında etkili şekilde siyaset yapamıyor olması, aslında demokrasi açısından bir kayıp olduğu gibi, aynı zamanda Demokratlar için de bir ayıptır.
Evet, burada haklı soruyu bir kez daha açık ve net bir şekilde ifade etmiş olalım: Meclis’te bütün siyasî misyonların hem grubu, hem temsil makamları varken, bu vatanda en ağır bedeller ödemiş ve bu millete ilk kez demokrasi bayramını yaşatmış olan Demokrat misyon hareketi neden bu imkânlardan bütünüyle mahrûm durumda? Bu işte bir aciplik, bir tuhaflık, hatta demokrasi adına utandıracak bir ayıp, bir noksanlık yok mudur?
Önümüzdeki dönemde, bu eksikliğin giderileceğini ümit ve temenni ediyoruz. Şu söz, mefhum-u muhalifiyle ümidimizi canlı tutuyor: “Eğer Demokrat Paritisi düşse, ya Halkçılar, ya Milletçiler iktidara gelecek.”
Nitekim, aynen öyle oldu. Bu söz tarihin tescilinde de yerini aldı: Darbe ve muhtıraların ardından iktidar meviine (muvakkaten) Halkçılar gelirken, seçim ve sandık hileleri sonucunda ise, iktidara Milletçilerin farklı versiyonları gelmiş oldu. Yirmi seneyi aşkın süredir iktidarı elinde tutan Milletçilerin günümüz versiyonu, artık takattan düşmeye ve iktidardan uzaklaşma sürecine girmiş bulunuyor. Buna göre, yukarıdaki sözün mefhum-u muhalifiyle şunu söylemek mümkün: Eğer Milletçiler düşerse, iktidara (inşallah) Demokratlar gelir.
Esasen, Demokratların iktidara gelmesi için, siyaseten başka bir denklem henüz bilinmiyor. Yani, sandık yoluyla biri iktidara gelirse, diğeri iktidardan düşmüş oluyor. Halkçıların potansiyeli ise, tek başına iktidara gelmeye yetmiyor. Bu husus da son yetmiş beş yıllık demokrasi tarihimizin tescilindedir.