Hukuk, demokrasi, hak ve hürriyetler, vicdan ve insanlarımız enkaz altında. Bediüzzaman'ın yorumları çerçevesinde inşa edeceğimiz bir sistem, Avrupa Birliğinin değerleri ile İslamî değerleri harmanlayan Türkiye’yi bu enkazdan çıkarır.
MEHMET KARA - YASİR ÖZER
Bediüzzaman Said Nursî’yi vefatının 63. Yılı dolayısıyla “Cumhuriyetin 100. Yılında Bediüzzaman’ın Cumhuriyet anlayışı” başlıklı online panel düzenlendi.
Yeni Asya Risale-i Nur Enstitüsü ve Yeni Asya Gazetesi ve Yeni Köprü Dergisi organizasyonunda düzenlenen online panel Yeni Asya TV Youtube ve Euronur TV kanallarından canlı yayınlandı.
Paneli Prof. Dr. Süleyman Yılmaz yönetti.
HUKUK VE DEMOKRASİDEN ÇOK UZAKLAŞTIK
Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik’in açış konuşmasından sonra söz alan Prof. Dr. Mehmet Altan, son dönemde Yeni Asya’nın hak, hukuk, adalet noktasındaki hassasiyetlerine ve uğradıkları mağduriyetler sürecinde verdiği desteğe teşekkür ederek, “Cumhuriyetin 100. yıldönümünde yeniden hukuktan demokrasiden çok uzaklaşmış bir toplum haline geldik. Benim dünyaya bakışımdaki temel ölçü evrensel hukuk kriterleri. İnsanın esas alındığı, insanın kutsal sayıldığı, hak ve özgürlüklerinin temel sayıldığı içinde her türlü evrensel kriterin belirlendiği bir dünya anlayışı içindeyim” diye konuştu.
Prof. Dr. Altan özetle şunları söyledi: “Onun için de bugün bahsettiğim özellikleri her şeye rağmen dünyada temsil ettiğine inandığım Avrupa Birliği’nin altını kuvvetle, derin derin çiziyorum. Cumhuriyet meselesini neden bu kadar vurguladığımı da söyleyeyim: Gençliğimde vicdan, adalet, dürüstlük, hak, hukuk gibi kavramların namazlı-niyazlı insanların müktesebatında olduğuna inanırdım ve bu kavram ile ilgili kanaatim olumlu idi. Ancak son yirmi yıl içinde yaşadıklarımız dolayısıyla bu kanaatten epey uzaklaştım. Bu yirmi yılı düşününce bütün inançlı insanların bu paradigmayı değiştirmesinde fayda görüyorum.
“Bu yaşadığımız yirmi yıl içerisinde korkunç bir Türkiye gördük. Dolayısıyla mesele evrensel hukuk ve demokratik değerlerin esas alınması ve inanca bunun getirdiği özgürlükler üzerinden bakılması. Bugünkü siyasal iktidarın da başlangıçtaki programı evrensel anlayış içeriyordu. Ama uygulamada benim bu zamana kadar görmediğim bir tarzda çöküş yaşadık. Bir vesayetten başka bir vesayete geçtik.
***
Cumhuriyetin 100. Yılında Bediüzzaman'ın Cumhuriyet Anlayışı
Risale TV - EuroNur TV - Yeni Asya TV
***
TÜRKİYE’DE İLK ÖNCE ADALET ÇÖKTÜ
“Bugün Türkiye’de ilk önce adalet çöktü. Siyasallaştırılmış yargı mensupları hukuku boğdu, Adalet Bakanlığı memurları boğdu. Bunu hep birlikte yaşadık yaşamaya da devam ediyoruz. Onlara bakarsanız, beş vakit namaz kılan, inancında olduklarını söyleyen insanlar, hatta bizi mahkum eden hâkim, namaz saatlerini kaçırmıyordu. Bugün büyük yolsuzlukların baskının yaşandığı dönemde Türkiye’nin mağdurlarına dünyanın hak-hukuku el uzatmaya çalışıyor.
“Cumhuriyet iktidarı hanedanın elinden alır. Ancak eğer evrensel hukuk yoksa, demokrasi yoksa iktidarı halka vermez. Halk irade ve egemenliğinin olabilmesi için toplumun hukuk, ahlak, demokrasi…vb. üretmesi lazım. Demokrasinin olmadığı yerde cumhuriyet tek başına işe yaramaz. Cumhuriyet kurumu demokratikleşmediği vakit hanedanın elinden iktidarı alıyor, bir başka bireye, partiye… vs. veriyor. Hukuk kurumu evrensel hâlde içselleştirilmediği, üretilmediği vakit o ülkede hiçbir kavram sahici kalmıyor ve çürümeye başlıyor. Bu anlamda Türkiye’de en fazla çürüyen iki kurumu var: Birisi siyaset diğeri de Diyanet.
“Şimdi Türkiye’nin yeniden inşa sürecini tartışıyoruz. Çürümüş siyasetin üzerinde yeniden bir inşa nasıl mümkün olacak. 12 Eylül Rejimini değiştirmek üzere bir ömür verilip daha da korkuncunun yaşandığı bir ortama geldik. Şu an anayasa yok sayılıyor. Anayasada yazan kuralların olmaması demek, yaptırımın olmaması demek. Bu nedenle bizlerin tartışması gereken nokta ‘Türkiye’nin Nasıl bu korkunç duruma düştüğü.’ Bugün eleştirdiği geçmişi aratan bir Türkiye var. 12 Eylül rejiminin anayasası bugünkü Türkiye’de İngiliz demokrasisi gibi kaldı. Ama bunu yapanların hepsi inançlı olduklarını söylediler, hepsi namazında niyazında olduklarını söylediler hepsi vicdanlı olduğunu söyledi hepsini ‘Dinde zorlama yoktur’ dediler. Onun için benim önerim, insanın doğuşundan elde ettiği temel hak özgürlükler üzerinden kendi değerlerimize bakmamızdır.
“Bu yirmi yıllık deneyim Türkiye’de doğru olduğuna inandığımız bütün eski anlayışların, geçerli olmadığını bize gösterdi. Adıyaman yıkıldı, tamamen hırsızlıktan mahvoldu. Yani siyaset, bürokrat…vb. Orada büyük bir hırsızlık nedeniyle binlerce insanımızı öldürdük. Ancak Adıyaman’da bütün binalar yıkılırken Komagene Kültür Merkezi ayakta kaldı. Çünkü Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak inşa edildi. Avrupa Birliği parasını verdi ama İnşaat kurallarını da Avrupa Birliği denetledi insan odaklı hayata bakınca. Demek ki bu deprem öldürmedi, hırsızlık öldürdü. Onun için bu sadece iyi niyetli insanlarla olmuyor bu tersi yapılamayacak bir sistemle mümkün oluyor.”
ASKERİ VESAYETTEN BİR BAŞKA BİREYSEL KEYFİ VESAYETE GEÇTİK
“Eskiden ‘Türkiye’de inanç özgürlüğü yok’ diyorduk, şimdi bütün bunları söyleyerek gelen bir siyasi iktidar mevcut. Peki, bunun sonucunda Türkiye’deki temel hak ve özgürlükler hayata mı geçti? İnsanlar özgürleşti mi? Bence hayır, durum daha korkunç. Ne askeri vesayet, ne sivil vesayet olmasın dediğimiz için biz de çifte ateş altında kaldık. O zaman demek ki ‘ben çok dindarım, vicdaniyim, inançlıyım’ gibi ritüellerle ahlak ve adalet üretilmiyor. Türkiye’nin hepimizin umutlu olacağı bir yere gelebilmesi söz konusu olacaksa, bunun paradigmalarının evrensel hukuk üstünden inşasına ihtiyacımız olduğunu görüyorum.”
ADALET VE HÜRRİYET
Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz “Hakiki adalet ve hürriyet Bediüzzaman’ın ‘dindar cumhuriyet’ tanımının iki temel esasını ifade ediyor ve bunu Asr-ı Saadet’e dayandırarak kendisine İslam adına itiraz edenlerin itirazlarını doğrudan Asr-ı Saadet’teki uygulamalarla cevaplandırıyor.
“Bediüzzaman cumhuriyet derken “isimden ve resimden ibaret bir Cumhuriyet değil, hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyet” vurgusu yapıyor. Ve adına Cumhuriyet de denilse istibdad-ı mutlak manasında bir rejim olarak uygulanacaksa bunu da kesinlikle kabul etmiyor. 1923’ten sonra cumhuriyet adı altında ilan edilen rejimin de aslında gerçek mahiyetinin istibdad-ı mutlak olduğunu da şeklî cumhuriyetin ilanından sonra ifade ediyor. Bu da mahkemelere sunduğu müdafaalar dahil o zaman yazmış olduğu metinlerde kayda geçmiş. Dolayısıyla Bediüzzaman isim üzerinde değil muhteva üzerinde, müsemma üzerinde duruyor.
“Tarihteki örneklere baktığımızda, mesela Yezit namaz kılan, hatta zannediyorum hafız bir insan, ama zulmün simge isimlerinden biri olarak lanetle anılıyor. Dolayısıyla meselenin namazla değil; “Devletin dini adalettir” diyen Hz. Ali’nin sözü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor.
BU İKTİDAR 28 ŞUBAT ÜRÜNÜ
“Türkiye çok büyük sıkıntılar yaşadı ve bu sıkıntılar 28 Şubat’ı doğuran başörtüsü yasağı vesaire gibi hukuksuz uygulamaların sonuçları ile bugünkü iktidarın da yolunu açtı. Bunların istismarı üzerinden yapılan bir siyasetle ve bu yasakların getirdiği birikim neticesinde, dindar insanlarda meydana gelen infialin yönlendirildiği bir adres olarak bugünkü iktidarın önü açılmış oldu. Bu iktidarın bilhassa 15-20 Temmuz sürecinde yaşattığı mağduriyet, 28 Şubat’ı dahi geride bırakan hukuksuzlukların meydana geldiği bir tablo ile bizi karşı karşıya bıraktı. Oradan şöyle bir kanaat ortaya çıkmasına sebep oldu: Bu iktidar 28 Şubat ürünü olan bir iktidar.15 Temmuz olayını kullanarak beş gün sonra ilan edilen OHAL, hukuksuzluğun görülmemiş boyutlarda zirve yaptığı bir sürecin tetikleyicisi oldu. Ve yine bu süreçte baskı altında, tek taraflı yönlendirmelerle, muhtemelen bir takım sandık oyunlarıyla yapılan referandum neticesinde tek adam rejimine geçildi.
“Böylece iktidar tek adam rejimi ile beraber, 28 Şubat döneminde de yine aynı misyonunu ifa etmiş olan ortaklarıyla birlikte 28 Şubat’ta yapılmak istenip de yapılamayan bir takım tasfiyelerin, kıyımların çok daha ileri boyutta gerçekleşmesine alet edilen bir iktidar haline getirildi. Ama gelinen tablo maalesef Türkiye’nin her alanda çöküş yaşadığı bir tablo olarak karşımızda duruyor
“Bediüzzaman, Kur’an’ın dört temel esasından birinin adalet olduğunu söylüyor. Cumhuriyeti tarif ederken en başa adaleti koyması, peşinden meşveret, sonra kanunda inhisar-ı kuvvettir demesi, bu bütünlük içerisinde yerini buluyor Adaletin, meşveretin olmadığı bir yerde cumhuriyetten bahsedilemez. Meşveret deyince ortak akıl, parlamento, kamuoyu, hür basın, hür üniversite… vb. bunun hep alt başlıklarını teşkil ediyor. Bu alt başlıklardaki bütün kurumlar maalesef tek adam rejimi ile birlikte işlevsizleştirilmiş durumda.
“Kur’an’da ‘Adaletle hükmedin, emaneti ehline tevdi edin’ buyruluyor. Bir başka ayette de ‘Bir topluluğa olan düşmanlığınız, kininiz, sizi sakın adaletsizliğe sevk etmesin’ buyruluyor. Ama Kur’an okumakla övünen kadroların iktidarında Kur’an’ın bu en temel prensipleri maalesef göz göre göre çiğneniyor. Kur’an’ın dört temel esasından biri olan adalet yerlerde sürünüyor ve bir topluluğa olan düşmanlığınız, kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin uyarısı orta yerde dururken bu düşmanlığın ne kadar ileri boyutlara taşındığını ve ne kadar ağır mağduriyetler ürettiğini görüyoruz. Darbe dönemi dahil hiçbir baskı döneminde görülmemiş boyutta hukukun temel prensiplerinin çiğnendiği bir süreçten geçiyoruz. Burada ne masumiyet karinesi, ne suç ve cezanın şahsiliği prensibi, ne adil yargılanma ve ne de savunma hakkı dikkate alınıyor. Bugün, yüzbinlerce insanın sorgusuz sualsiz işinden çıkarıldığı, kazanılmış bütün haklarının gasp edildiği ve bütün aile efradının da acımasızca mağdur edildiği bir tablo meydana getirildi günümüzde.
“Mehmet Altan Bey’in yıllar önce gündeme getirdiği II. Cumhuriyet, I. Cumhuriyetin ihtiva etmesi gereken manaların çok uzağında olması ve esas cumhuriyetin demokratik, hukuk ve adalete dayanan Cumhuriyet olması gerektiği noktasından yola çıkılarak kamuoyuna taşındı. Maalesef sonraki süreçte olup bitenler, dalgalanmalar, müdahaleler Türkiye’yi o gündemden çok çok uzaklaştırdı ve 12 Eylülleri geride bırakan çok korkunç bir tabloya sürükledi. Ama ümitsizliğe kapılmayacağız, mücadeleye devam edeceğiz.
ENKAZDAN BEDİÜZZAMAN’LA ÇIKARIZ
“Bediüzzaman Kur’an’a, Hadislere ve İslam tarihinin örnek dönemi olan Asr-ı Saadet’teki uygulamalara atıf yaparak, oradan çıkardığı yorumları çağın gelişmeleriyle harmanlıyor ve Avrupa’yı ikiye ayırıp I. Avrupa’yı adalet ve hakkaniyete, insanlığa faydalı, fen ve sanatlara hizmet eden diye niteliyor ki bu Avrupa Birliğine tekabül ediyor günümüz tablosunda, onunla beraberlik yaklaşımını ortaya koyuyor. Müslümanların kendi iç dinamikleriyle stibdat rejimlerinden kurtulabilmelerinin mümkün olmadığını ve bu noktada Avrupa Birliği değerleriyle gelecek bir desteğe ihtiyacı olduğunun da mesajını vermiş oluyor.
“Biz deprem kuşağında bulunan bir ülke olmamıza rağmen büyük bir ekseriyet itibariyle sorumsuz bir yönetim anlayışı ile bu felaketlere maruz kalmaya devam ediyoruz. Ve işte bu, ideal manada cumhuriyet, hukuk, adalet ve demokrasinin olmayışından kaynaklanan acı sonuçlardan sadece birisi. Hukuk, demokrasi, hak ve hürriyetler, vicdan ve insanlarımız enkaz altında. Bütün bu değerlerimizi enkaz altından kurtarmak için yeni bir seferberliğe ihtiyacımız var. Bu seferberliği yeni bir ruhla, dinamizmle tekrar gündeme taşıyabilmek için böyle bir anlayışın böyle bir yaklaşımın fikri temellerini çok sağlam bir şekilde inşa eden Bediüzzaman’ın fikirlerinin özellikle Müslümanlara çok anlatılması gerekiyor. Şu anki siyasal İslamcılık anlayışının en büyük handikaplarından biri Bediüzzaman’a kulak vermemiş, onu dikkate almamış, bu konulardaki izah ve yorumlarına itibar etmemiş olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin, İslam dünyasının ve insanlığın, Kur’an’ı asrın idrakine sunan Bediüzzaman’ın yorumlarına ihtiyacı var. O yorumları iyi anlamaya, hazmetmeye, içselleştirmeye ihtiyacı var. Bu yorumlar çerçevesinde inşa edeceğimiz bir sistem, Avrupa Birliğinin değerleri ile İslami değerleri harmanlayan Türkiye’yi bu enkazdan çıkaracak ve inşaallah çok daha iyi noktalara götürecektir