Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefatının 62. Yılı, Diyarbakır Yeni Asya Temsilciliği tarafından online olarak düzenlenen bir programla anıldı. Programda, Türkiye’de tartışılan birçok meselenin Bediüzzaman'ın eserlerindeki tavsiyelerle çözülebileceği dile getirildi.
SEDAT SERDAR - DİYARBAKIR
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefatının 62. Yılı, Diyarbakır Yeni Asya Temsilciliği tarafından online olarak düzenlenen bir programla anıldı.
“Bediüzzaman Said Nursî’nin Gelecek Tasavvuru” başlığı altında düzenlen panele Yeni Asya Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik, Risale-i Nur Enstitüsü’nden Ahmet Dursun ve Araştırmacı-Yazar İslam Yaşar konuşmacı olarak katıldılar. Programın yöneticiliğini ise Dicle Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Dr. Ömer Ergün yaptı.
Genç hafız öğrencilerden Ali Tahir Ünverdi’nin Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan programın açış konuşmasını Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik yaptı.
Konuşmasında iman hakikatlerinin neşrinin önemine dikkat çeken İzzet Atik, Risale-i Nurlarla ifade edilen hakikatlerin Asrı Saadet değerlerini temsil ettiği, nurani bir mecliste Bediüzzaman’a “Felaket ve Helaket asrının adamı” hitabıyla önemli bir vazife yüklendiğini, onun söylediklerinin şimdiki zamanla birlikte geleceği de içine alan hakikatler manzumesi olduğunu söyledi. “Vefatının üzerinden 62 yıl geçmesine rağmen Risale-i Nurlarla oluşan şahs-ı manevi bu vazifeyi yapmaya devam ediyor” diyen İzzet Atik Bediüzzaman’ın “her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz” şeklindeki yaklaşımının bugün de Risale-i Nur’un bütün problemleri teşhis ve tedavi edici içeriğiyle ve yöntemiyle devam ettirildiğini, bu bağlamda her alanda bugün verilemeyecek bir cevabın olmadığını söyledi.
“Herkes her şeyi deneyecek fakat sonunda Risale-i Nur hakikatlerine tabi olacaklar” diyen Atik, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu tür programla bu hakikatlerin ilanının yapıldığı yerlerdir. Bize düşen görev ittihadı bozmadan istikamet üzere yaşamaktır. Kuran’ın ifade ettiği hakikat nurunun tüm insanlığa ulaşabilmesi için tüm gücümüzle çalışmalıyız.”
Said Nursî’nin Diyarbakır hatıraları
Panel öncesinde Bediüzzaman Said Nursî’nin Diyarbakır hatıraları ve oradaki çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Dr. Ömer Ergün, Münazarat ve Muhakemat’ın ilk halinin Diyarbakır’da yazıldığını, İşârâtü’l-İcâz’ın Diyarbakır’da Cevdet Bey’in evinde tebyiz edildiğini söyledi. Üstad’ın 1910’da Şam’a gitmeden önce Diyarbakır’da Hz. Ömer Camii’nin üst katındaki odada 40 gün itikâfta kaldığını belirten Ergün, aynı şekilde Diyarbakır Ulu Camii yanındaki Zinciriye Medresesi’nde 15 gün kaldığını ve Diyarbakırlı âlimlerin sorularını cevaplayıp, fetva verdiğini belirtti.
Bediüzzaman Said Nursî’nin yine Diyarbakırlı olan Ziya Gökalp’le karşılaşmasına da değinen Ömer Ergün, Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslam ülküsünün peşinden koştuğunu ve Bediüzzaman’ın çeşitli vesilelerle Gökalp’e köklerini de hatırlatarak bu idealin önemini aktardığını söyledi.
“Şark’ta Medresetü’z-Zehra namında fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc ederek okutulacağı bir dârülfünunu mutazammın pek âli bir medrese tesisi Bediüzzaman’ın gaye-i hayâlidir.” sözlerini aktaran Ergün Bediüzzaman’ın Diyarbakır’a geldiğinde ilim ve mektep ehli ile toplantılar düzenlediğini ve Meşrûtiyet ve hürriyet konularını anlattığını, özellikle Van’da ve bir şubesinin de Diyarbakır’da kurulmasını istediği Medresetü’z-Zehra hakkında geniş bilgiler verdiğini ve bu yönde çalışmalar yaptığını ifade etti.
Daha sonra Cemil Meriç, Şerif Mardin, Nilüfer Göle, Kemal Karpat, Amerikalı tarihçi Carter V. Findley, Mısır Yüksek Din Kurulu Genel Başkanı Ahmet Ömer Haşim, Faslı bilim adamı Prof. Dr. Taha Abdurrahman gibi yerli ve yabancı aydınların Bediüzzaman Said Nursî hakkındaki övgü dolu sözlerine yer veren Ergün, Diyarbakır üzerinden İnönü ve Demirel arasında Bediüzzaman hakkındaki tartışmayı aktardı ve Demirel’in bu tartışma üzerine söylediği “Said Nursî büyük âlimdir. Büyük bir Kur’ân müfessiridir. Büyük âlim değildir diyenin alnını karışlarım. Büyük âlim, büyük müfessir demek suç mu? Nerede yaşıyoruz?” sözlerine yer verdi.
Daha sonra Paneli başlatan Ergün ilk sözü Risale-i Nur Enstitüsü’nden Ahmet Dursun’a verdi.
Her alanda yaşanan sıkıntıların çözümü
Sözlerine Bediüzzaman Said Nursî’nin ilmi kimliğini ve manevi şahsiyetini anlatarak başlayan Ahmet Dursun, Bediüzzaman’ın mümin, muhavvid, müctehid, müfessir, müceddid, muallim, müvevver, muhakkik sıfatlarını üzerinde taşıyan, asırları kucaklayan, yalnız bu zamanın değil gelecek asırların da sesi olan alim bir şahsiyet olduğunu vurguladı.
Onun Risale-i Nurlarda dile getirdiği fikirlerin bugün her alanda yaşanan sıkıntıların çözümünü içerdiğine dikkat çeken Dursun, dünyanın büyük değişimler yaşadığını ve büyük arayışlara sahne olduğunu, insanlığın zamanın sesini aradığını söyledi. “İnsanlık zamanın sesini arıyor, bu asrın sesi, çağların aradığı ses Bediüzzaman Said Nursî”dir diyen Dursun, Rüyada Bir Hitabe, Bir Vakıa-i Sadıka, Divan-ı Harb-i Örfi Savunması, Nikola Nikolaviçle Muhavere, Hutuvat-ı Sitte neşri sırasında yaşananlar, Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal’in tekliflerini reddetmesi gibi hadiselerin onun manevi kimliğini doğrulayan hadiseler olduğunu söyledi.
Bediüzzaman Said Nursî’nin yazdığı eserlerin yalnızca yaşadığı dönemi değil, gelecek asırları da kapsadığına dikkat çeken Dursun, Hutbe-i Şamiye örneğini verdi. Hutbe-i Şamiye’nin yalnız İslam dünyasının değil, insanlığın problemlerine çözüm üreten, coğrafyaları aşarak insanlığa hitap eden bir medeniyet projeksiyonu ortaya koyan büyük bir eser olduğunu söyleyen Dursun, eserde İslam dünyasının temel hastalıklarının teşhis edildiğini ve çözüm önerilerinin sunulduğunu, iman merkezli bir yaklaşımla ümit, doğruluk, muhabbet, ittihad, birlik ve beraberlik, muhabbet, uhuvvet gibi kavramlar üzerinden maddi ve manevi terakkinin anahtarlarının sunulduğunu dile getirdi.
Adalet ve meşveret
Benzer şekilde Münazarat’ın da yerelden evrensele uzanan nitelikleri içinde barındırdığına dikkat çeken Ahmet Dursun, bugün Türkiye’de tartışılan birçok meselenin Münazarat’ta çözüldüğünü dile getirdi. Bediüzzaman’ın Cumhuriyeti “adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.” şeklinde tarif ettiğini ve Münazarat’ta da demokratik bir cumhuriyetin bütün hatlarıyla şekillendirildiğini söyledi .
Bediüzzaman’ın ideal devlet tasavvurunda cumhuriyet, adil devlet, hizmetkar devlet, fazıl bir demokrasi, demokratlık kavramlarının ön plana çıktığını söyleyen Dursun, Türkiye’nin fay hatlarından birini oluşturan din devlet ve siyaset ilişkileri açısından önemli tesbitlerde bulunduğunun altını çizdi. Bediüzzaman’ın dinin Siyasete alet edilmemesi gerektiğini söylediği gibi siyasetin dinsizliğe alet edilmemesini de istediğini; bununla birlikte İslami hizmetlerin ve prensiplerin siyasetli cemaatlere feda etmemesinin önemine dikkat çektiğine vurgu yapan Dursun cemaatlerin, din hizmetiyle uğraşanların asli vazifesinin müsbet iman hizmetiyle meşgul olmak olduğunu ifade etti.
Bediüzzaman Said Nursî’nin ideal fert ve toplum tasavvuru içinde vicdandan devlete uzanan yolların; “Tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek ve zâlimlere tezellül etmemek” şeklindeki bir hürriyetçiliğin takipçisi, hak ve sorumluluklarını bilerek ehl-i hamiyeti hamiyet çizgisinde tutmayı bilen bir millet” anlayışının ve «Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam» şeklinde bayraklaşan bir hürriyetçilik anlayışını yansıtan fertlerin yattığına dikkat çeken Dursun Bediüzzaman’ın bütünüyle tüm insanlığı huzura kavuşturacak Kuran medeniyetini bir medeniyet projesi olarak insanlığa sunduğunu söyledi.
Dünyayı ve ahireti içine alacak kadar geniş
Daha sonra söz olan Edebiyatçı- Yazar İslam Yaşar “Gelecek tasavvuru ancak büyük insanlara has olan güzel bir haslettir. İnsanları tekamül ettiren tasavvur şahsi maddi dünyevi değil, dini içtimai manevi olmalıdır.” dedi.
“İnsanlar tasavvur ettikleri ve tasavvurlarını gerçek gerçekleştirdikleri nisbette büyüktürler. Bu hususta en mühim hareket sadece tasavvur etmek değil, tasavvurunu yaşayabilir hale getirerek tahakkuk ettirmektir” diyen Yaşar tarihimizin dini, siyasi, içtimai, maddi ve manevi sahada güzel tasavvurlar taşıyan ve onları gerçekleştiren büyük insanlarla dolu olduğunu, Bediüzzaman Said Nursi’nin de onlardan biri olarak gelecek tasavvurunu dini, içtimai değerleri muhtevi olarak kurduğunu söyledi. İslam Yaşar sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bediüzzaman Said Nursî’nin gelecek tasavvuru dünyayı ve ahireti içine alacak kadar geniştir. Bu tasavvur kendi ifadesi olan İslam’ı dünyaya hakim kılmak tabiriyle hülasa edilebilir. İslam’ı dünyaya hakim kılmak ancak İttihad-ı İslam sayesinde mümkün olacağından, Bediüzzaman gençlik yıllarından itibaren bu tasavvurunu gerçekleştirme gayreti içine girmiş ve bu maksatla Kuranı Kerim’i tefsir etmekten keyfiyet sahibi talebe yetiştirmeye ve din ve fen ilimleri birlikte okutulduğu yeni bir tarzda eğitim yapıp medrese kurmaya varıncaya kadar pek çok sahada şahsına münhasır faaliyetlerde bulunmuştur.
“Ümitvar olunuz şu istikbal inkilabı içinde en yüksek gür Seda İslam’ın Sedası olacaktır.” Bediüzzaman’ın gelecek tasavvurunun tahakkuku mukadderat-ı İslam için teşekkül eden meclis-i muhteşemin ona hitaben söylediği bu sözle başlamıştır. Bu sözde hem ümit hem bu vazife iç içedir. Yani münevver, selefi Salih’inden ve asarın mebuslarından müteşekkil manevi meclis hem ümit vermiş hem gelecek tasavvuruna münasip büyük bir hedef göstermiştir. Bu ulvi hedef çok büyük bir alim de olsa herhangi bir insanın kolayca ulaşacağı bir hedef değildir. Uğrunda pek çok zahmete, meşakkate, eziyete katlanılması gereken yüksek bir hedeftir. Bu da yetmez ancak İttihad-ı İslam mesabesinde büyük bir cemaatin teşekkül etmesi ve o hedefi sahiplenmesi gerekir. ‘Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet şahsı maneviye göre olur’ diyen Bediüzzaman Said Nursi bir yandan Kuran-ı Kerim’i tefsir ederken diğer yandan nur medreseleri tesis etmiş ve “İttihad-ı İslamdır” diye tavsif ettiği nur Nur cemaatinin teşekkül etmesini sağlamıştır. Risale-i nur bu asrı, belki gelen istikbali temsil edebilir bir mucize-i Kuraniyedir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin müesseriyetini bu sözlerle ifade etti. Risale-i Nur, bugün Nur talebeleri sayesinde 50’den fazla dile çevrilerek dünyaya yayıldığına, o sayede İslamiyet sevgi cihetiyle de olsa âleme hakim olmaya başladığına göre Bediüzzaman’ın gelecek tasavvuru tahakkuk etmiştir. Kıyamete kadar da edecektir. Zira İslam’ın en yüksek gür sedası Risale-i Nur külliyatıdır.”
Yeni Asya Diyarbakır Temsilciliği tarafından düzenleyen ve yoğun bir ilginin gözlemlendiği program panel yöneticisi Ömer Ergün’ün iyi dilek temennileri ve teşekkürleriyle sona erdi.