Risale-i Nur Enstitüsü’nün organize ettiği Âyetü’l Kübra panelinde konuşan akademisyenler, Âyetü’l Kübra Risalesi’ni farklı açılardan değerlendirdi.
HABER: KÜBRA ÖRNEK KORKMAZ - KÜBRA ÜNÜVAR - LÜTFİYE KEF ÖZDEMİR - NURSEZA PARLAKOĞLU
Geçtiğimiz Pazar günü Risale-i Nur Enstitüsü’nün organize ettiği Âyetü’l Kübra paneli gerçekleşti. EuroNur.tv aracılığıyla gerçekleşen panelde, kâinattan hâlıkını soran bir seyyahın müşâhedatı olan risale anlatıldı.
Program açılışını Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun yaptı. “Neden Âyetü’l Kübra? Tarihi süreç içerisinde sosyal değişimler ve bilimsel gelişmeler, farklı inanç ve düşüncelerin kaynağı olabilmiştir. Bilhassa son dönemlerde inkâr-ı uluhiyet fikrine yaslanan ve gücünü bilimsel gelişmelerden alan ideolojik yaklaşımların istilâsına uğrayan insan ruhu, kendi varlığının özü, yaratılış gayesi, yaratıcının varlığı ve mahiyeti ve hayatın anlamı ile ilgili sorular karşısında buhranlar yaşamakta, cevapsız kalan sorular maalesef insanlığın buhranına dönüşmektedir. Bu noktada Allah’ı inkâr felsefesi üzerine kurulan bilimsel çalışmaların aksine, imanî bir bakış açısıyla ilmi gelişmelerin Allah’ın varlığının delili olarak tutulan yaklaşımlara elbette ki ihtiyaç duyulmaktadır.”
Daha sonra Mustafa Başkarcı, Kur’ân-ı Kerîm tilaveti yaptı.
Buradaki ilmi tesbitleri paylaşmak ilk görevimiz
Açılış konuşmasına katılımcılara teşekkür ederek başlayan Yeni Asya Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik, bu panelin ilmi yönden oldukça önemli olduğuna vurgu yaptı.
İzzet Atik konuşmasına şu şekilde devam etti: “Risale-i Nur Enstitüsü’nün rutin faaliyetlerinden olan masa çalışmalarımızın bu sefer ki konusu Âyet’ül Kübra. Baştan sonra kadar ümmetin imanının kurtulması, her türlü hile ve desiseye karşı mukavemet kazanmasıyla ilgili mevzuların işlendiği Risale-i Nurlar’ın kamuoyu tarafından anlaşılmasının temini maksadıyla yapılan bu çalışmada, her türlü fedakârlığı yapan, sahip olduğu ilimlerin zekâtlarını veren değerli hocalarımıza, bu yayının hazırlanmasında emek gösteren herkese bu program vesilesiyle tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. Bilim insanlarının yaptıkları bu çalışmaların yanında hepimize düşen görev, burada paylaşılan ilmî tesbitleri önce ailemiz ile sonra çevremizle ve imkânlarımız ölçüsüyle bütün insanlarla paylaşmak olmalıdır. Bizler bu hizmette istihdam ediliyoruz. Zira bir iman kurtarmak, sahra dolusu kırmızı koyunu kurban etmekten daha hayırlıdır, müjdesine mazharız inşallah.”
“Bir tevhid risalesidir”
Doç. Dr. Hüseyin Kurt, tasavvufi geleneğimize ait kavramlar, hakikate ulaşma noktasındaki yöntemler, Âyetü’l Kübra’da nasıl kullanıldığını anlattı.
“Tasavvufî irfan geleneğinde, bazı manevî yolculuklar neticesinde ulaşılan çeşitli bilgiler, marifetler, Üstadımızın Âyetü’l Kübra adlı eserinde ele alınıyordu anlaşılır bir şekilde bizlere aktarılıyor. Bu tabi ki büyük bir tevhid risalesi. Bütün irfan yolcularının yapmak istediği en büyük amaç da bu. Tevhide ermek ve marifetullahı en güzel şekilde anlamak ve yaşamak diyebiliriz. Âyetü’l Kübra’daki tevhid delilleri de Bediüzzaman’ın bizzat keşfi, bilgi ve müşahedesine dayanan bir özellik taşır.”
Akıl ve vicdanın buluşması
Dr. Ahmet Küçük, aklın nuru ile vicdanın ziyasının Âyetü’l Kübra’da nasıl buluştuğunu anlattı.
“Ben konuya biraz daha dışardan bakış açısı sağlamak amacıyla din ilimleri ile fen bilimleri arasındaki bağlantıyı Batılı bir filozof ve sosyolog olan Jürgen Habermas gözüyle bakmanın, Âyetü’l Kübra Risalesinin önemini daha iyi görmemizi sağlayacağını düşündüğüm için böyle bir giriş yapmak istiyorum. Bu anlamda Habermas’ın on yıllık bir çalışma sonunda 90 yaşındayken yayınladığı son eserinden bahsetmek istiyorum. En çok etkilendiği kişilerin başında aslında Karl Max ve Max Weber gelmektedir. Fakat her ne kadar bunlardan etkilenmiş olsa da yeri geldiğinden bunlara karşı da eleştirilerini dile getirmektedir. Tartışmacı demokrasiyi önceleyen demokratik kurumların ve yasa egemenliğinin yanı sıra sivil toplum alanına toplumsal dengeye dayanışma ve diyaloğa önem veren birisi. Habermas’ı bizim için ilginç kılan özellikle 80’li yıllardan sonra eserlerinde ağırlık vermeye başladığı inanç ve din konusu. En önemli kuramı olan iletişimsel eylem kuramına kadar olan süreçte verdiği eserlerde akıl dışında hemen hemen hiçbir esere yer vermiyor. Kendi ifadesiyle dine mesafeli bir portföy çizmekte. Fakat 1985 yılından itibaren kaleme aldığı eserlerinde insanın tür olarak özgürlüğünü tehdit ettiğini düşündüğü ekonomik, siyasal ve özellikle toplumsal anlamda olumsuz gelişmelere karşı günümüz aklını yeterli ahlak ve değer motivasyon üretmediğini itiraf etmektedir. Dinî değerlerden yoksun kalan sekülerleşmiş ve bireyselleşmiş toplumun, dinden aldığı toplumsal hayat için manevî değer, ahlâk ve motivasyonların yerine birşey koyamaması Habermas’ın günümüz toplumunun karşı karşıya kaldığı en önemli tehlikelerden birini oluşturmaktadır.”
Allah’ın varlık ve birliğini ilmi olarak ispat etmiştir
Dr. Cafer Kaysıcı, Âyetü’l Kübra Cenab-ı Allah’ın varlık ve birliğine delil teşkil eden bir büyük tevhid manzumesidir. Bu şüphesizdir. Peki gaye ve nizam delili nedir? sorusunu cevapladı:
Kısaca söyleyecek olursak; kâinatın birbirine uygun bir sebepler ve gayeler manzumesi arz ettiğinden hareketle, sebepler ve gayeler manzumesi olan her şeyin âlim ve akıllı bir illetin eseri olduğu sonucuna varılması ile Allah’a ulaşılan delile gaye ve nizam delili denir. Gaye ve nizam delilinin en önemli hususiyetlerinden bir tanesi Hudus ve imkân delilinden daha açık ve net bir delil olması ve herkes tarafından da kolayca anlaşılabilmesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de en çok kullanılan delil yine gaye ve nizam delilidir. Âyetü’l Kübra açısından meseleye baktığımız zaman birkaç noktada Âyetü’l Kübra ile gaye ve nizam delilinin iltibasını sizlere beyan etmeye çalışacağım. İlk olarak şunu söyleyebiliriz ki Risale-i Nur’un gerek kendi bütünlüğünde olsun gerekse özelde Âyetü’l Kübra’da olsun onlarca yerde zerrattan seyyarata veyahut zerreden güneşe veyahut da zerrattan ta semavata ifadeleri ile gerek mikro gerekse makro âlemde görülen nizam ve intizamdan bahseder. Ve bununla hem Allah’ın varlığını hem de onun birliğini bu görülen nizam ve intizamla ispat eder. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Kur’ân âyetlerini ustaca bir tarzda cümlenin gelişine derç ederek Kur’ânî bir yaklaşımla ve gaye ve nizam delilinin tarz ve üslûbuyla Allah’ın varlık ve birliğini ilmî olarak ispat etmiştir. Kâinatın unsurlarında görülen esma tecellilerinin de Âyetü’l Kübra’da ve Risale-i Nur’un bütününde çok iyi ifade edilerek yine Cenab-ı Allah’ın varlığının yanında birliğini de ustaca ispat etmiş olduğunu görmekteyiz. Risale-i Nur ve Âyetü’l Kübra aklı, kalbi ve ruhu bir araya getirerek yani insanın üç kuvvetini de besleyerek onu zirveye çıkarıyor. Bu aynı zamanda Üstad’ın kelâm ilmine getirmiş olduğu orijinal bir tarzdır diyebiliriz.
Âyetü’l Kübra mutmin cevaplar veriyor
Atatürk üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Kenan Taştan Âyetü’l Kübra ışığında inancın psikolojisini anlattı.
“Günümüz ateizmin, deizmin, agnostisizm gibi birtakım kavramların çok fazla revaç bulduğu bir çağ. Ancak Üstad bunun reçetesini yıllar öncesinden vermiş. Kastamonu Lâhikası 34. mektupta ‘Aziz kardeşlerim, çok defa kalbime geliyordu. “neden İmamı Ali (ra) Risale-i Nur’a ve bilhassa Âyetü’l Kübra Risalesi’ne ziyade ehemmiyet vermiş?” diye sırrını beklerdim’ kısmıyla giriş yapan Taştan, Âyetü’l Kübra’nın iman ve psikoloji üzerine etkilerini anlattı. Taştan, “Varoluşu sorgulayan her insanın temel sorunlarından biri varlık sorunudur ve bununla ilgili sorulardan en önemlileri: Ben kimim? Bu dünyaya neden geldim? Beni bu dünyaya kim gönderdi? Beni bu dünyaya gönderen Zat, benden ne istiyor? Nereden geldim? Nereye gideceğim? gibi sorulardır ve bunlara cevap vermeden insanın kendini tanıması mümkün görülmemektedir. Bu sorular aslında bizim anne ve babamızdan öğrendiğimiz için sorduğumuz sorular değil. Bunlar bizim gen yapımızda var olduğu için sorulan sorular ve Âyetü’l Kübra aslında bizim ontolojik olan varlığımızla var olan bir probleme hem bilimsel hem teolojik olarak insanları ikna ediyor. Yapılan çalışmalara göre ateizm, deizm, agnositsizm gibi birçok fikre sahip olan insanların inançsızlık kıskacında kıvranan insanların yakalandıkları çok ciddî sıkıntılar vardır ve bunların temelinde de psikosomatik hastalıklar gelmektedir. Depresyonun pandemi gibi yayıldığının, tedbir alınmazsa daha kötü bir dönemin geleceğinin altını çizen Taştan, “Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan çalışmada 2030 yılında depresyon, malûliyete sebebiyet verecek hastalıklarda bir numara olacak denildi. İnsanın ontolojik sorunlarından olan manevî hastalıklar, ateizm, deizm, agnostisizm artıyor. Biz Âyetü’l Kübra ve Risale-i Nurlar’la kâinatın yaratılışının aklî, felsefî, bilimsel izahlarının yapılabileceğini ve adeta aklı teslim olmaya mecbur olduğunu, insanın kâinatın yaratılışıyla ilgili mutmin cevaplar bulabileceğini gördük. Florida state Üniversitesi’nden iki bilim insanı mutluluk kavramını Risale-i Nur okuyanlar üzerinden sorguladıkları ankete göre Risale-i Nur okudukça insanların hayattan memnun olma seviyelerinin yükseldiğini tesbit ettiler.
Bütün yolculuklar mi’racın gölgesinde
Araştırmacı Caner Kutlu: “Cenab-ı Hak, âyetlerinden bir kısmını kuluna göstermek için O’nu (asm) bir gece alarak bir seyahate çıkardı ve Mi’rac dediğimiz o hadise meydana geldi. Peygamber Efendimizin (asm) en büyük mu’cizesi, Allah’ın en büyük âyetlerinden bir tanesi. Ve ondan sonra Peygamberimizin (asm) açtığı yolu herkes bir şekilde kullanarak seyahat ve bu gezginlik meselesi ortaya çıktı. Edebiyatta, sanatta, pek çok alanda bu gölgeden istifade edenler oldu. Bugün insanların en fazla üzerinde hayal kurdukları seyahatler, aslında Mi’racın gölgesinde ortaya çıktı. İnsanlara bir yolu açmış oldu. Bediüzzaman Hazretleri de, bu Risalede kâinattan Hâlıkını soran seyyah olarak buradaki müşahedelerini yazmıştır.”
Kainatın iletişim dilinin çözüldüğü eser
Öğretim Görevlisi Sebahattin Yaşar, Âyetü’l Kübra’nın iletişim dilini anlattı.
Yaşar, konuşmasında şunları söyledi: “Kâinatın iletişim dilinin çözüldüğü eser, Âyetü’l Kübra. Bugünkü Yeni Asya Gazetesi sürmanşetinde şöyle bir madde yer alıyor. Galaksilerden atom altı dünyasına, göklerin derinliklerinden yeryüzünün envaî çeşit varlıklarına, görülen âlemden görünmeyen âlemlere, geçmişten geleceğe bir tevhid yolculuğu. Şimdi bakın böyle kuşatıcı farklı âlemlerde gezinti yapan bir eser, belli ki çok zengin iletişim ağına ve iletişim donanımına sahiptir. Bizim bu mütevazi çalışmamız da Âyetü’l Kübra’daki iletişim çeşitliliğine dikkat çekmek amaçlıdır.”
Âyetü’l Kübra ders kitabı niteliğindedir
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Hüseyin Uzun, Âyet’ül Kübra Risalesi Rehberliği’nde Kâinat Kitabı’nda Teavün, Tesanüd, Tecavüb ve Teanuk Sırları’ konusunu ele alarak, Âyetü’l Kübra Risalesi Nasıl Bir Eserdir? başlığını inceledi.
Hüseyin Uzun, Âyetü’l Kübra Risalesi’nin özelliklerine dikkat çekerek şunları söyledi: “Âyetü’l Kübra, Kur’ân âyetlerinin miftahıyla kâinat kitabı üzerindeki tevhid hazinelerini açan ve Kur’ân âyetlerinin nasıl okunması gerektiğini öğreten Kur’ân tefsiri niteliğindedir. Yine Âyetü’l Kübra Risalesi, kâinat kitabında mevcut olan her bir fen ilminin Allah’ın bir ismine dayandığını gösteren Esma-i İlâhiye’nin talim edildiği ders kitabı mahiyetinde bir eser olup insanın manevî inkişafına vesile olan bir tefekkür hazinesidir. Kâinatta teavün, tesanüd, tecavüb, teanuk kanunları esastır. İşte Âyetü’l Kübra bu kanunları bize gösteren önemli bir eserdir.”
Âyetü’l Kübra yaratılış gayesini anlatıyor
Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç eğitim müfredatları açısından Âyetü’l Kübra’nın önemini anlattı:
Risale-i Nurun özünde insan bu dünyaya ilim ve duâ vasıtasıyla tekemmül etmek için gönderilmiş. Bunu Âyetü’l Kübra, insanın özelliği fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan biçare olarak tanımladığı insanı nazara veriyor. Âyetül Kübra’da ‘Bu âyeti uzmanın sırrıyla insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Hâlık-ı Kâinatı tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir” diyerek amaç gösteriliyor. Âyetü’l Kübra’da öğrenme, öğretme süreci cereyan ederken baştan sona gözümüzün önünde bir orijinal senaryo var. O senaryo üzerinden öğrenme tecrübesini yaparak, yaşayarak kendi dilinden ifade ederek aynı zamanda somuttan soyuta, bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa gibi bizim öğrenmede çok önemli gördüğümüz ilkeleri de kullandığını görmekteyiz. Ayrıca bu tevhidin hakikatleri çok geniş ve anlamların çok derin ve meselelerin çok uzun olduğu nazara alındığında bunun ihata edilmesinin çok kolay olmadığı dile getiriliyor. Anlama ve anlamlandırma ile öğrenme yolunun temel zorluğunu dile getirmekte, ama bunun arkasından kullandığı bazı dikkate alınması gereken ilkeleri nazara verdiğini görüyoruz. Sınırları belli olmayan çok geniş bir âlem var. Üstad bu âlemde açıklanan bilgileri ve anlamlari var. Bunları inkâr etmek mantıklı değil. Çünkü bütün o âlemleri tek tek inceleyip söz konusu o anlamın olmadığını ortaya koymak mümkün değil diyor.
Âyetü’l Kübra bizi cismaniyete çağırıyor
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi, Prof. Dr. Ömer Önbaş ‘Cismaniyet Hakikati Üzerinden Âyetü’l Kübra’ başlığını ele alarak şunları söyledi:
“Âyetü’l Kübra kâinattan Hâlık’ını soran bir seyyahın müşahedatıdır diye başlıyor. Müşahede kâinata Allah hesabına bakmak, cismanî âlemi iman gözlüğüyle seyretmektir. Risale-i Nur her gün yeniden imanımızı tazelendiriyor, bizleri şüphelerden kurtarıyor. Âyetü’l Kübra ise bizi cismaniyete çağırıyor. İnsan hayatın her anını, kâinat denilen cismanî bir âlemde yaşar. Hayalin ve kalbin daireleri çok geniş; hakikat-ı hal ise dar ve kısadır. Cismaniyet, çok kayıtlarla sınırlanmıştır. Yani bir pergel düşünelim, o pergelin ucu sabit bir yere basması lâzım. İşte Âyetü’l Kübra bizleri sabit bir noktaya bastırıyor.”
Âyetü’l Kübra’da akıl ve kalp ayağı çalışıyor
Âyetü’l Kübra Risale’sinin metodolojisinden bahsedip ve yine Âyetü’l Kübra’nın Hâlık’ı bulma yolunda yöntemlerini aktaran Prof. Dr. İlyas Üzüm şunları söyledi:
“Âyetü’l Kübra, insan olarak herkese şu dünya memleketinde Hâlık’ımızı bulma, hatta O’nunla buluşma noktasında harika bir metodoloji sunuyor. Âyetü’l Kübra, nizam delili, gaye delili, hudus delili, imkân delili gibi delillerle aklı iknaya çalışıyor. Mantıktaki tümevarım metodu da bu Risalenin diğer bir özelliği. Âyetü’l Kübra’da metodolojik prensiplerin de yer aldığını görüyoruz. Yaratıcı sorgulaması yapmak, etrafta olup bitene baktırmak, merak duygusunu harekete geçirmek, sorgulamaya semadan başlamak, Yaratıcının varlığını varlıklar üzerinden temellendirmek gibi. Bu sorgulamayı ise insan akıl ve kalp ayağıyla gerçekleştiriyor. Bu da sonuç olarak bizleri, hakikî iman mertebesine bizi ulaştırıyor. Bizler Âyetü’l Kübra’yı ne kadar okuyoruz? Üstad, ‘ben Allah’a kasem ederim ki, Âyetü’l Kübra’yı 500 defadan fazla okudum, her defasında ilk defa okuyormuş gibi istifade ettim’ diyor. Buradan bize ne düşer dersek, herkesin takdirine bırakıyorum.”
***
AYETÜL KÜBRA PANELİ 2021
***