Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde seminer veren Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi edebiyat hocalarından Dr. Öğr. Üyesi Abuzer Kalyon, “Bediüzzaman’ın ve Mehmet Akif’in Hürriyet ve İttihad Konusundaki Fikirleri” başlıklı bir konuşma yaptı.
Dr. Öğr. Üyesi Abuzer Kalyon Semineri: Akif, son yüzyılın en çok okunan şairidir
“Mehmed Âkif Ersoy, son yüzyılın Anadolu’da en çok okunan şairidir demek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Aşağı yukarı aynı zaman diliminde dünyaya gelen Bediüzzaman Said Nursî ve Mehmed Âkif, hayatlarının bazı hususiyetleri vesilesiyle benzer kaderi paylaştıklarını söylememiz mümkün…''
YENİ ASYA - ANKARA
GİRİŞ:
Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde Hürriyet Seminerleri serisi sürüyor. Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde uzun zamandan bu yana süren Hürriyet Seminerleri serisinin bu haftaki misafiri Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi edebiyat hocalarından Dr. Öğr. Üyesi Abuzer Kalyon oldu. Kalyon, “Bediüzzaman’ın ve Mehmet Akif’in Hürriyet ve İttihad Konusundaki Fikirleri” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.
Konuşması özetle şöyle:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Hürriyet hususunda Mehmed Âkif Ersoy’un düşüncelerinin hülasası olarak İstiklal Marşı’nın buraya aldığımız kıtasının yeterli olacağı kanaatindeyiz. İstiklâl ve hürriyetin onun karakteristik bir hususiyeti olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. İstiklâl Harbi’nin manevi mimarlarından olan Mehmed Âkif, harbin en şiddetli zamanlarında camilerde verdiği vaazlarla halkı memleketin kurtuluşundan yana taraf olmaya davet etmiştir. Mehmed Âkif’in fikir dünyasının şifrelerinin İstiklâl Marşı’nda açıkça okunduğuna dikkat çekmek istiyoruz. Hürriyet ve ittihad kavramları şairde birbirleriyle çeliştirilmeksizin şiir yoluyla ifade edilmektedir.
Mehmed Âkif Ersoy, son yüzyılın Anadolu’da en çok okunan şairidir demek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Aşağı yukarı aynı zaman diliminde dünyaya gelen Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmed Âkif, hayatlarının bazı hususiyetleri vesilesiyle benzer kaderi paylaştıklarını söylememiz mümkün…
Bediüzzaman, İslami ilimlere fevkalade vakıf, aynı zamanda Osmanlı münevverlerinin bilmesi gereken ve elsine-i selâse olarak isimlendirilen, Arapça, Farsça ve Türkçe’yi, Risale-i Nur’larda fevkalade bir şekilde kullanmaktadır. Bu dillerin yanı sıra anadili olan Kürtçeyi de iyi bildiğinden şüphe olamaz zaten…
Mehmed Âkif de torunu Selma Argon’un ifadesiyle elsine-i selâse’nin (Arapça, Farsça, Türkçe) dışında Fransızca da bilmektedir. Zaten cumhuriyet devrinde Arapçaya olan vukufiyetinden dolayı Kur’an mealini hazırlaması vazifesi kendisine verilmiştir. Türkiye’de öteden beri gündemde kalan M. Âkif ve Kur’an Meali hususunu bir çalışmamızda ele almıştık, bkz:
“Mehmet Akif’in Kur’an Meali’nin Serüveni” https://newerajournal.com/index.php/newera/article/view/25/24
Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılın hiç şüphesiz en önemli düşünürlerinden birisidir. O düşünceleri ve yazdıklarıyla kitleleri peşinden sürükleyebilmiş tarihteki ender şahsiyetlerden birisidir. Ülkemizde zaman zaman düşüncelerinden dolayı kovuşturmaya tabi tutulanların sayısı azımsanamayacak ölçüdedir. Bediüzzaman Said Nursi de savunduğu düşüncelerinden dolayı çeşitli yasaklamalar, kısıtlamalar, baskılar, işkenceler, zehirlenmeler ve sürgünlere maruz bırakılmıştır.
Müslümanların birlikteliği Müslümanların temel sorunlarının çözümünü hızlandıracaktır
O bütün yasaklamalara rağmen düşüncelerinden asla taviz vermeksizin yoluna devam etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi’nin düşünce ve mücadelesinde İslam ittifakı çok geniş bir yer tutmaktadır. Türkiye’de ve dünyada Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin sağlanması ve devamında Üstadın düşünce ve anlayışı hâlâ güncelliğini korumaktadır.
Dünyadaki ve Türkiye’deki temel sorunların başında insanların birbirlerini anlamaması; birbirlerine anlayış göstermemesi gelmektedir. İslam dünyasındaki parçalanmışlık daha doğrusu ittihadın olmaması çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Filistin sorunu, Uygurların maruz kaldığı baskılar, Kürtlerin Saddam Hüseyin diktatörlüğü başta olmak üzere yaşadıkları sıkıntılar, Afganistan’daki kadınların çileleri vb. sorunları bunlardan sadece bazılarıdır. İttihad anlayışının bu şartlar altında Müslümanlar için kaçınılmaz bir gereklilik olduğu kanaatindeyiz. Müslümanların birlikteliği Müslümanların temel sorunlarının çözümünü hızlandıracaktır. Üstad, hayatının her döneminde birlik ve beraberliği salık vermiştir. Bu bağlamda yine İslam büyüklerinden olan Mehmet Akif Ersoy’la benzer özellikler gösterir. Her ikisi de ayrılıkçılığa karşı çıkmışlardır. Sürekli birlik ve beraberliği salık vermişlerdir.
Bugün dünyanın en büyük yazarları arasında sayılan Bediüzzaman Said-i Nursi, birlik ve beraberliği risalelerde özellikle vurgulamıştır. 27 Mart 1909 tarihinde dile getirdiği şu görüşler dikkat çekicidir:
Tarik-i Muhammedi, şüphe ve hileden münezzeh olduğundan şüphe ve hileyi ima eden gizlemekten de müstağnidir. Hem de o derece azim ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-ı Umman nasıl bir destide saklanacak? Tekraren söylüyorum ki: İttihad-i İslam hakikatında olan İttihad-ı Muahmmedi’nin (asm) cihetü’l-vahdeti tevhid-i İlahidir. Peyman ve yemini de imandır. Müntesibîni umum mü’minlerdir. Nizamnamesi Sünen-i Ahmediye’dir (asm). Kanunu, evamir ve nevahi-i şer’iyyedir. Bu ittihad, adetten değil; ibadettir. İhfa, havf riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslamdır.
İttihadın hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib, muhit merakiz ve maabid-i İslamiyeyi birbirine rabtettiren bir silsile-i nuraniyi ihtizaza getirmekle onunla merbut olanları ikaz ve tarik-i terakkiye bir hahiş ve emr-i vicdani ile sevketmektir. Bu ittihadın meşrebi, muhabbettir. Husumet ise cehalet ve zaruret ve nifakadır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki bu ittihadımız bu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz iknadır. Zira onları medeni biliriz. Ve İslamiyeti mahbub ve ulvi göstermektir. Zira onları munsif zannediyoruz. Laubaliler iyi bilsinler ki dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebiye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dahil olsalar, onları taklid edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedi (Aleyhissalatü Vesselam) olan İttihad-ı İslam meslek ve hakikatını efkar-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin cevaba hazırız (Divan-ı Harbi Örfi, sayfa 60).
Akif’in şiirleri tüm İslam âleminin kaynaşmasında çok önemli roller ihtiva etmektedir
Said Nursi Hazretleri, yukarıdaki ifadelerden İttihad-ı İslam noktasında yabancılara yani Müslüman olmayanlara karşı nasıl bir tavır sergilenmesi gerektiğini izah etmiştir. Bu izah yazıldığı zaman da dâhil olmak üzere günümüzde ve daha sonraki zamanlar için de güncelliğini korumaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi’nin yazdıklarında vurguladığı birlik ve beraberlik düşüncesini şiirlerinde dile getiren başka bir şahsiyet de hiç şüphesiz ki Mehmet Akif Ersoy’dur. Mehmet Akif’in şiirleri Arap dünyası ile Türk dünyasının daha doğrusu tüm İslam âleminin kaynaşmasında çok önemli roller ihtiva etmektedir. Akif’in şiirleri vasıtasıyla aramızda sağlam köprüler kurabiliriz.
Akif’in bazı mısralarında kardeşliğin önemi açıkça vurgulanmaktadır.
Mehmet Akif, ırkçı tutum sergileyerek Osmanlıdan kopmak isteyenleri şiddetle eleştirmiştir. O ayrılık fikrinin Osmanlıyı yıkmak isteyen Avrupalılar tarafından ortaya atıldığını çok iyi biliyordu. Bu bildiklerini de şiirleri vasıtasıyla duyurmaya çalışıyordu.
Mehmet Akif’in şiirleri İslam dünyası ile kaynaşmamızda çok etkin rol oynayabilir. Türkiye Cumhuriyeti olarak gerek çevremizde gerekse içeride birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bu ihtiyacın karşılanmasında Mehmet Akif’in şiirleri aktif rol oynayabilir.
“Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden müteferrik bu kadar akvâmı,
Aynı milliyyetin altında tutan İslamı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyyettir.
Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir...
Arnavutluk’la, Araplıkla bu millet yürümez...
Son siyasetse bu! Hiç böyle siyâset yürümez!
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Müslüman, fırka belâsiyle zebun bir kavmi,
Medenî Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?
Şark’ı baştanbaşa yıllarca dolaştım, gezdim;
Hem de oldukça görürdüm... Kafa gezdirmezdim!
Bu Arap’mış, Bu Acem’miş, Bu Tatar’mış, demedim;
Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim.
Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün
Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Hani, milliyetin İslam idi... Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.”
Burada geçen “milliyet” ifadesi din anlamında kullanılmaktadır. Yoksa Türkiye’de kullanılageldiği gibi ırk anlamında kullanılmamaktadır. Osmanlı’da ve diğer Arap İslam memleketlerinde ırk karşılığında kullanılan kelime “kavmiyet”tir. Araplarda “kavmiye” Osmanlıda “kavmiyet”. İslam toplumlarında “milliyetin nedir?” sorusu, “hangi dindensin?” anlamındadır. Mehmed Âkif de burada ayrılıkçıları uyararak sormaktadır:
Hani, milliyetin İslam idi... Kavmiyyet ne!
Mehmed Âkif, Osmanlı Devleti’nin kavmiyet yani ırkçılık hareketleriyle parçalanacağını çok önceden görmüşçesine bu mısraında haykırmaktadır.
“Arnavutluk” ne demek? Var mı şerîatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
Arap’ın Türk’e; Lâz’ın Çerkez’e, yahut Kürt’e;
Acem’in Çin’liye rüçhânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber.
İslam kardeşliği yerine ırk kardeşliğinin esas alınmasına kızmaktadır. Arnavut iddiasıyla hareket eden Müslüman Arnavutlara:
“Arnavutluk” ne demek? Var mı şerîatte yeri?” diye azarlarcasına sormaktadır.
—DEVAMI YARIN—