Yine baştan söyleyelim. Maksadımız işinin hakkını veren milletvekillerine hakaret etmek değil. Gayemiz sistem ve siyaset eleştirisi yapabilmek.
AKMHP cumhurunun başkanı Erdoğan, artık bıktıran “yeni Anayasa” mevzusu ile ilgili konuşurken “yeni Anayasa sivil siyasetin alanını genişleterek ekonomiden sosyal hayata, ülkemizin meselelerinin çözümünü daha da kolaylaştıracaktır” demiş.
Kolaylıktan bahseden ama somut bir teklif yapmayan bu cümleler bizim için anlaşılması zor şeyler içeriyor. Üstelik gördüğümüz kadarıyla yalnız da değiliz, başkaları da anlayamamış.
Sivil siyasetin alanını genişletmek ne demek?
Sivil olmayan siyaset alanı nedir ki sivil siyasetin alanının o alan aleyhine genişletilmesi gerekli olsun?
Konuşmada sorunun cevabı olmadığına göre biz bulacağız. Deneyelim:
Sivilin bir zıddı resmiyettir yani bürokrasidir. Erdoğan bürokrasinin alanını siyasetin alanının içine alabilmekten bahsediyorsa yirmi iki senemiz boşa gitmiş demektir.
Üstelik iktisadi hayatın ve paranın “istikrar”ını sağlamakla vazifeli Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının yirmi iki senede içine düşürüldüğü “şeş senede beş başkan” istikrarsızlığı ortada iken.
Üstelik modern demokrasinin en önemli icatlarından biri olan ve “bağımsız idari otoriteler” de denilen düzenleyici ve denetleyici bürokratik kurumların hepsinin siyasetten bağımsızlığı tamamen bitirilmiş durumdayken.
Sivilin diğer bir zıddı üniformalılıktır yani askerdir. Eğer Erdoğan Milli Güvenlik Kurulunun ya da kurmay takımının kendi görev alanı kapsamındaki askerî projeksiyonlarından söz ediyorsa yine eyvah.
Eyvah zira “askerî vesayeti bitirdik” denildikçe “o öyle kolay bitmez” dediğimizde itiraz edenler mahcup olacaklar demektir.
Her halûkârda yanlış bir şeyden bahsedildiği açık.
Eğer kast edilen şey kuvvetler ayrılığını tamamen berhava ederek TBMM’yi daha da etkisiz hale getirmek ve böylece saray sultasını pekiştirmek ise o zaten başarılmış durumda.
İşte örneği:
Fatih Altaylı kendi youtube kanalından yayınladığı Pazar Sohbetleri programında eski AKP milletvekili Kenan Sofuoğlu’nu misafir etmiş.
Sofuoğlu nasıl olup da zoraki milletvekili yapıldığını bütün samimiyetiyle bir güzel anlatmış.
Özeti şu:
Sofuoğlu diyor ki “aday yapılıp da siyasi toplantı ve organizasyonlara katılmaya başlayınca derhal anladım ki benden milletvekili olmaz, siyaset benim işim değil”.
“O zaman neden adaylığını geri çekmemiş” dediğinizi duyar gibiyiz.
Cevabını kendisi veriyor.
“Ben bu işte yokum, olamam, beni aday listesinden çıkarın” demek için gittiği cumhurbaşkanına ulaşamamış, ulaştırılmamış.
Damat Berat Albayrak’a kadar ulaşabilmiş ve o da “şimdi vazgeçersen üzülür, onun yorgunluğunu ve çalışkanlığını görüyorsun, şimdi onu üzmemek lazım” deyip göndermiş.
Böylece Sofuoğlu, “eli mahkûm”, milletvekili “olmuş”. Artık siz anlayın!
Cumhurbaşkanına herkes ulaşamayabilir. Bu normaldir.
Ama Erdoğan aynı zamanda bir partinin genel başkanı. Ve partisinin milletvekili adaylarının ve dolayısıyla vekillerinin kendisine ulaşamadığı bir parti genel başkanından söz ediyoruz. Varın gerisini siz düşünün.
AKP uzun iktidarı boyunca demokrasinin lehinde sayılabilecek şeyler de yaptı. Bir kısmını bizler de destekledik.
Ama son on senelik ortaklı iktidarında memleketin ve devletin geldiği noktaya bakınca demokrasi namına yaptıkları devede kulak. Yıktıkları ise on deve yükü.
Üstelik tahrip kolaydır ve tamir zordur.